26 Mayıs 2012 Cumartesi

EŞCİNSEL İNCİL Mİ?

Hayır, yanlış okumadınız. Amerika Başkanı Barack Obama’nın eşcinsel evliliğe yeşil ışık yakmasının üzerinden daha bir hafta geçmeden ülke, internet üzerinden yeni ve oldukça tartışılan bir haberle sarsılıyor. Haberin kaynağı; “www.deadseriousnews.com”, yani “ölümüne gerçek haberler”, hemen peşinden başka siteler de aynı haberi kendi yorumlarını ekleyerek çoğaltıyor ve bir anda şehir efsanesine dönüşerek ağızdan ağıza yayılmaya devam ediyor. Örneğin “www.brooklynbrand.us” sitesi Kral James’in İncili’ne gönderme yaparak “Kraliçe James versiyonu mu?”, başlığını atmış bile.
Haberin içeriğine fazla girmeyeceğim, konu özetle; Pink Cross Publishing tarafından son basım aşamasına gelmiş eşcinsel dostu yeni İncil’in birkaç hafta içerisinde raflarda yerini alacağı. İncilin içerisinde ise Adem ve Havva yerine Adem ve Steve’in yakın arkadaşlığı hatta Samantha ve Delilah arasındaki lezbiyen ilişkiye göndermeler olduğu varsayılıyor.

Ama asıl bu haberde bence iki önemli nokta var; birincisi haberin (yalan da olsa) enteresan ve kuşkulu zamanlaması sebebiyle şu anda muhafazakar Hristiyan kesimin “Bu da mı başımıza gelecekti?” galeyanı ve oluşan bu kanal üzerinden eşcinsel evliliğe yükleniyor olması, dolayısıyla forum kanallarında konuyu oldukça fazla tartışılır kılıyor. İkincisi de haberin içerisinde yer alan Pink Cross Publishing’in daha önceden eşcinsel dostu bir Kuran hazırlatıp bastırdığına atıfta bulunulması.

Yukarıda “yalan da olsa” dememin sebebi ise Pink Cross Publishing adında bir yayınevi bulunmaması, en azından ben bulamadım. Yerine Pink Cross Foundation var ki derneğin asıl amacı prono endüstrisine karşı bir platform oluşturmak. Bir diğer yanlış ise; söz konusu haberde “Koran” olarak işaret edilmeye çalışılan kitabın İngilizcesinin “Qu’ran veya Quran” olması dolayısıyla bariz bir yazım hatası söz konusu.

Amerika’da eşcinsel evlilik tartışması, kamuoyu araştırmalarında önde giden Barack Obama’nın ikinci dönem Başkan seçilmesine şunun şurasında 6 ay kalmışken daha çok enteresan yönlere doğru kayacak gibi gözüküyor.

Ne dersiniz?

Can Çavuşoğlu
www.cancavusoglu.info

İlgili haber linkleri:
http://www.deadseriousnews.com/?p=237
http://www.brooklynbrand.us/2012/05/queen-james-version-gay-bible-to-hit.html

1 Mayıs 2012 Salı

HER BOKU, PÜSURU AMERİKA'YA MALETME HASTALIĞI ÜZERİNE

İnternette Dolaşan Bir Yazı Alttaki Gibidir:
UNUTMAYIN Kİ, TİLKİ’NİN DAHA ÇOOOOOKKK NUMARALARI VAR!!!!!!!

Alıntıdır. (Osman Çelik Uluöz)
Kısa bir süre önce, Prof. Dr. Özcan Yeniçeri ile bir hava alanında salonda otururken emekli bir generalimiz ile sohbet ettik. Güncel konuları tartışırken emekli general bize ABD'de bir askeri okulda Amerikalı subaylar ile birlikte girdiği bir dersi ve derste anlatılanları anlattı. Ben de size aktarıyorum.
...
"Dershanede hocayı beklerken ışıklar kapanmış ve bir çizgi film gösterilmeye başlanmış.
Filmin adı " Küçük Tavuk ". Bir kümes var. Kümeste bir çok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu bulunuyor. Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor. Yaşlı ve büyük horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavukları dışarı bırakmıyor. Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen tavuklar da zayıf ve küçük tavuklar. Yaşlı ve büyük horoz ise dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesi dağıtarak yaşamalarını sağlıyor.
Kümese giremeyen tilki bunun üzerine kümesin tellerinde küçük bir delik açarak küçük ve genç bir horoza sesleniyor ve ona biraz mısır veriyor. Mısırı yiyen küçük ve genç horoz her gün gelip tilkiden mısır alıyor. Bir süre sonra tilki küçük ve genç horoza tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince genç horoz hem kendisi yiyor hem de diğer tavuklara mısır dağıtıyor. Böylece yavaş yavaş yaşlı ve büyük horozun kümesteki gücü kırılıyor. Horozun etrafındaki tavuklar azalmaya başlıyorlar. Artık popüler olan genç ve artık irileşen horozun etrafında ise tavuklar toplanıyor.
Bu aşamada tilki kümesin kapısının önüne mısır bırakıyor. Kümeste bir tartışma çıkıyor. Kapıyı açalım mı açmayalım mı diye. Sonunda korkarak kapıyı açıyorlar ve kafalarını dışarı uzatıp yemlenip hemen geri çekiyorlar. Bir süre böyle devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor. Kümesteki tavuklar rahatlıyor. Korkuları azalıyor. Nihayet bir gece tilki kümesin önündeki avluya mısır döküyor. Artık korkusuz olan tavuklar genç ve artık güçlü horozun öncülüğünde dışarı çıkıyor ve rahat rahat yemleniyorlar. Kümesteki her tavuk semiriyor.
Tilki bir süre sonra gece kümesin kapısından kendi mağarasına kadar mısır tanelerini döküyor. Sabah kümesten çıkan ve korkusuzca yemlenen tavuklar yemlene yemlene mağaraya kadar gidiyorlar. Sonra mağaraya giriyorlar. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor."

Çizgi film burada bitmiş. Işıklar yanmış. Ve dersin hocası kürsüye çıkarak, "İşte Üçüncü Dünya ülkeleri böyle yönetilir" diyerek derse başlamış. Beni meraka düşüren husus, bir Türk subayı içeride iken böyle bir dersi vermekten neden sakınmadıkları idi. Bunu sordum.
Emekli general, "Umurlarında olduklarını mı zannediyorsunuz Ümit Bey.
Amerikalılar hiçbir şeyi gizlemeye ihtiyaç duymazlar" dedi.
Sonra emekli general İstanbul uçağına binmek için bizden ayrıldı. Biz de Özcan Yeniçeri hoca ile Ankara uçağını beklerken, kümesten, horozlardan ve tavuklardan bahsettik. Belki siz de bu yazıyı okuduktan sonra bazı sorular SORDUNUZ.

Kümes NERESİ?,
yaşlı horoz KİMLER?
genç horoz KİM şu anda neler yapıyor?,
en önemlisi tilki KİM ... ve planını uyguluyormu?
 

Diye biter, ben ise biraz farklı düşünüyorum sizlerle de paylaşmak istedim, şöyle ki;
Yukarıdaki yazıda Amerikalılar hiçbir şeyi gizlemezler derken aslında senaryo ortada, biz de biliyoruz bunu, biz derken bu noktada Amerikalılardan bahsediyorum, uyarıyor resmen, bakma sadece, gör canım kardeşim, gösterilen ise nedir?
Abicim, bir ülkede darbeler olur, hükümetler düşer, başbakanlar idam edilir ya da tam tersi, sivil darbe olur, komuta kademesi hapse atılır, yazarlar/çizerler (bana göre sözde aydınlar) süründürülür falan, en en en kötüsü ise diyelim bir ülkede savaş çıkar ve binlerce insan ölür, aileler bölünür, travmasını 100 yıl atamazsın üzerinden, olan ise hep halka olur.
Peki kimler bundan faydalanır?
1397'de İtalyan Medici ailesinin kurduğu ve tefeciliği yasallaştıran, hükümetlerin de dağıtılan kredilerden aldıkları kar paylarıyla (vergi altında) bu sistemin içine çekip monte eden, banka/faiz sistemidir. Parası olanın parasını oturduğu yerden işletmesi mantığına dayanır. Adamın mesela bankası vardır. Daha çok parası olan da devletlere borç verir. İşte bunlara hiç birşey olmaz. Koçları, Sabancıları işaret ediyorum, Özyeğinleri, TUSİAD'ları ve daha nicelerini. Hep kazanırlar.
Sağılan İnek Teorisi gibi kurdukları şirketlerle, dağıttıkları hizmetlerle, azar azar, hissettirmeden ama yıllarca hem de yüzyıllarca nazik nazik sağarlar halkı. Otlağın bir mahalle değil bir ülke, 80 milyon olduğunu düşünürsen 1% kar bile zenginliklerine basamak eklemeye yeter. Hükümet düşmüş, o-bu iflas etmiş, evi gitmiş, darbe olmuş, benzinin fiyatı artmış, dolar fırlamış, trafik sorunu, açlık, eğitimsizlik, terör, kurdukları sistem ineği sağdığı sürece sorun yoktur. Sütleri kesilirse işte o zaman sorun çıkarırlar.
Basit bir örnek vereceğim; vatandaş bir işadamı, işleri yolunda gitmiyor, 2-3 ayı döndürmesi lazım, maaşları ödeyemeyecek artı diğer sabit giderleri falan, ne yapıyor? Özyeğin amcamızın bankasından kredi alıyor. (eğitime sağ duyulu, hayır işleri falan noel baba bu aslında) bunun kredi pazarlayan elemanları da tilki, düşük faiz, biz daha iyiyiz falan mısırları serpiyorlar, sonra gün geliyor tabi ekonomi kötü, belki beceriksiz yönetim, belki rekabet, yeni ürünler, belki darbe oluyor, hükümet düşüyor her neyse işadamının işleri bir türlü düzelmiyor. Aldığı 100 oluyor 1000. İflas ediyor.
Sonra ne oluyor?
Devletin, evet, bu devletin kendi mahkemesinde yargılanıyor, bu devletin haciz memuru ve polisi kapısına dayanıyor ve gene bu devletin kendi hapsinde yatıyor, bu devletin memuru mezat düzenliyor, devlet çıkıp da "Bana ne kardeşim, borç verirken bana mı sordun? Senin paranın bekçisi değilim" diyemiyor. Çünkü sistemin içinden nemalanıyor, faizlerden vergi alıyor, emlak vergisi alıyor, cirodan vergi alıyor, çalışan ssk'sından vergi alıyor. Sonuçta inek artık sağılamayınca kesiliyor.
Amerika'da bu yüzden Bankruptcy kanunu var, bakın dikkatinizi çekerim, kelime "Bank" ile başlıyor. Kişinin evine, villa değilse dokunulmuyor, villa ise satılıp normal bir ev veriliyor, önemli ev eşyalarına alınmıyor arabası dahil, işsizlik maaşına bağlanıyor kısaca yaşama şansı elinden alınmıyor ve yeni bir başlangıç yapma fırsatı sunuluyor, bunun süresi de 10 yıl.
Bankaya ne oluyor dersiniz?
BABAYI alıyor BABAYI.
Türkiye'deki diğer süt sağıcılar: Avea, Vodafone, Turkcell yani iletişim sektörü. Her konuşmanızda sağılıyorsunuz. Karamehmetler Tayyip'e ne yaptı? Hiç birşey. Ama YapıKredi ile 10 sene içinde Türkiye'nin en zengini olacaklardı. Buzdolabı, araba satışlarıyla buna yetişemeyeceğini anlayan rakiplerin güç mücadelesiydi bu. Sonuçta Çukurova TCell'i kurtarmak için YKredi'yi feda etti. Şahların dansı.
Amerikada ise aylık 60$ (100TL) sabit ödeme, 2 yıl sözleşme (ödeyemezsen öyle haciz falan da gelmiyor, kredi notun düşüyor), istediğin en son model telefon ücretsiz (iphone4s 2000TL miydi?) bitmediiiiiii limitsiz konuşma, text ve 4g data, her yöne her gün her saat.
Bu neden Türkiyede yok?
Ne gerek var ki, daha zenginsiniz ve sağılmaya müsait!

Not: Akbank'ı unutmayalım, hele hele İşBank ki 28.1%'si CHP'nin değil mi? Konuyu parti, siyaset, ülke düzleminde düşünmeyin.