20 Haziran 2012 Çarşamba

GEY VE BİR BABA OLABİLMEK

Babalar günü sebebiyle baktığım her yerde bilumum kutlamalar, günün anlam ve önemini içeren mesajlar havada uçuşuyor; facebook, twitter ve sms’ler. Sonra özenle düşünülmüş hediyeler alınıyor, aile içi yemekler yeniyor. Ben de bu mesajları okudukça ve geri kalanını düşündükçe ister istemez alınıyor, biraz kızıyor, bir miktar da kıskanıyorum. Peşinden facebook’uma şu notu giriyorum; “Şam, iskele, mafya, fukara, palamur, dert ve para babalarının da babalar gününü kutlarım”. Sanırım babasız büyüdüğümden olsa gerek, gücüme gidiyor. Acaba bu kargaşayı yaratan ve sağa sola mesaj çekenler babasız büyüyenleri hiç düşünmüyorlar mıdır?

Sanmıyorum!
Sonra aklıma “Ben neden baba olamıyorum?”, sorusu takılıyor. Babasız büyüme şansızlığım, bir gey olarak hiç baba olamayacağım şansızlığına dönüşmemeli diye düşünüyorum. Nedense zihnimde “Gey” ve “Baba” kelimeleri yan yana gayet güzel oturuyor, tabi ben bunları düşünürken malesef Türkiye yeni anayasada doğru düzgün bir “Cinsel kimlik” tanımlaması yapmanın mücadelesinde.
Gene çok mu uçuyorum dersiniz?
Ama enseyi karartmamak lazım, önümüzdeki engellerin onları aşmamız için konulduğu fikri aslında hayatın kendi özünü teşkil ediyor. Engelleri aşmak için de bir adım atmamız şart. Gereken adım bir fikir, bir örnek olabilir, belki de böyle bir yazı.
Bildiğiniz gibi Avrupa Birliğinin pekçok ülkesinde ve Amerika’da eşcinsel evlilik onlarca yıldır yasal. Cinsiyet ayrımı gözetmeden gerçekleştirilen evlilikler doğal olarak beraberinde evlat edinme hakkını da doğuruyor. Evlat edinme kriterleri arasında tüm evililiklerde olduğu gibi öncelikle bireylerin geçmişi, aile içi uyumu, yaşam koşulları ve mali sorumluluk boyutu değerlendiriliyor. Amerika’da yaşam boyu evlat edinme kavramına ek olarak ayrıca Koruyucu Aile Sistemi (Foster Parenting) var ki bu da öksüz çocukların yetiştirme yurtları yerine 18 yaşına gelene kadar istekli ailelerin yanına yerleştirilmesi. Böylece çocuklara en azından kendi ayakları üzerinde duracakları yaşa kadar doğal ve sıcak bir aile ortamında büyüme şansı sunuluyor.
Buna ek olarak özellikle kendi çocuklarına sahip olmak isteyen gey/lezbiyen çiftlere ise alternatif çözüm yolları mevcut. Taşıyıcı annelik (Biyolojik annelik) bunlardan biri. Gey çiftler taşıyıcı anne olarak kabul ettikleri başka bir bayanın suni döllenmesi yoluyla çocuk sahibi olurken lezbiyen çiftler için ise doğru adres genelde sperm bankaları. Ve, bütün bu uygulamalar normal karşılanıyor.
Ben Türkiye’de pekçok homofobik, muhafazakar zihniyeti yerinden hiddetle zıplatacak ve sinirden ters takla attıracak bu fikirlerin üstüne korkmadan giderken bir noktanın daha altını çizmek istiyorum. Çünkü adım gibi biliyorum; eşcinsel evliliğe ve evlat edinmeye ilk bel altı vuracakları nokta, “Eşcinsel aile yapısının çocukları yanlış etkileneceği”, saçmalığı olacak. Sanki eşcinsellik bulaşıcıymış gibi. Ben şimdiden gardımı alayım, hiç endişelenmesinler, eşcinselliğin doğal bir tercih ve yönelim olduğunu bilim dünyası uzun zamandır ispatlamış. Yeni tartışmalar ise daha çok genler üzerine yoğunlaşmış durumda. Onlar ister kabul etsin, ister etmesin. Ayrıca gene Amerika’da ve Avrupa’da eşcinsel çiftler ve evlat edindikleri çocuklar üzerine yapılan araştırmalar sonucunda çocuklarının eşcinsel olma olasılığının heteroseksüel çiftlerin çocuklarının eşcinsel olma olasılığıyla aynı olduğu saptanmış. İki grubun çocuklarının okuldaki eğitim başarıları ve topluma uyumları, sosyal davranışları ise gene paralel. Buraya bir not düşmek gerekirse; Amerika’daki 2000 yılı nüfus ve aile yapısı çalışmasına göre lezbiyen çiftlerin 33%’ü ve gey çiftlerin 22%’si çocuk yetiştiriyor.
Toparlamak gerekirse; eşcinsel evlilik bir ayrıcalık, lütfen değil, tam tersine bizim ülkemizde de bir hak olmalı. Heteroseksüel çiftler evlenirken nasıl bizden izin, onay alma gereği duymuyorlarsa bizlerin de bu bireysel kararımızda onlardan izin almaya ihtiyacımız yok. Peşi sıra gelen evlat edinme kriter ve koşullarında da aynı haklara sahip olmalıyız.
Ben şahsen baba olmayı kendime yakıştırıyor ve çok istiyorum. Bu benim de hakkım.
Belki bir gün. Kim bilir? 

“Co-parenting Among Lesbian and Gay Couples”, Patterson & Farr, 2010.

“Findings from the National Longitudinal Study of Adolescent Health”, Patterson & Wainright, 2007.

“Research on Offspring of Lesbian and Gay Parents”, Erich, Leung, & Kindle, 2005.

15 Haziran 2012 Cuma

EKSEN KAYMASI: TÜRKİYE'DE ASKERLİK VE EŞCİNSELLİK

Bir süredir medyayı kıyısından da olsa meşkul eden bir konu gündemimizde; eşcinsellerin askere elverişsiz raporu almak için hastane hastane gezdirilmesi, türlü doktor heyetleri, testler, cinsel ilişki esnasında çekilmiş resimler, bireysel şahitlik, aile görüşmeleri gibi zorluklarla karşılaşmasının arkasında yatan utandırıcı ve insan haklarına ters uygulamalar. Devamında konunun ajite edilmesi ve “ Bu hamur daha çok su kaldırır” misali devamlı sulandırılması.

Radikal gazetesinde yayınlanan Erkan Altay ile ilgili haber bu uygulamaların trajikomik yüzüyle açıkça tanışmamızı sağladı. Arkasında durulan gerekçe ise eşcinselliğin 24/11/1986 Tarih ve 19291 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinin 17. Maddesi, Hastalık ve Arızalar Listesi, B bendinde “Psikoseksüel Bozukluk” adı altında değerlendiriliyor olması. TSK’daki psikiyatri, tüm dünyada kabul edilen ve psikolojik hastalıkları tanımlayan Amerikan Psikiyatri Birliği’nin DSM-IV adlı kriteri yerine (2000’de düzenlenmiştir), aynı kuruluşun DSM-II kriterini kabul ederek (1968’de düzenlenmiştir) escinselliği bir psikoseksüel durum bozukluğu olarak tanımlamaktadır. Halbuki eşcinsellik, 1974 yılında DSM listesinde çıkarılmıştır. Bu noktada uygulamanın bariz bir eskimişlik, güncelleme sorunu yaşadığı ortadadır.

Şunu da göz ardı etmeyelim, kamu dairelerinde çalışanlar bilir, her olay veya örnek bu ve benzeri yönetmelikler çerçevesinde sınırlıdır ve değerlendirilir. Durum böyle olunca GATA’daki psikiyatristlerin, heyetlerinin farklı bir yaklaşım izleme olasılığı ellerinden alınmıştır. Her başvuran eşcinsele (Eşcinsel taklidi yapana veya biseksüele) askerliğe elverişsiz raporu vermek bir çözüm değildir. Kaldı ki bu kişiler iş başvurularında askerlik hanesine “Muaf” işaretlediklerinde, almış oldukları raporu isteyen kuruma verme zorunluluğundan kurtulamaz. Bu noktada sorunlar çoğalmakta, eşcinseller kendilerine uygulanan ötekileştirme ve etiketleme sebebiyle iş hayatında da benzer zorluk ve dışlanmalarla karşılaşmaktadır. Hamur, gördüğünüz gibi su kaldırmaya devam eder.

Diğer yandan farzedelim TSK’da eşcinselliğin psikoseksüel bozukluk kategorisinde görülmediği DSM-IV kullanılıyor olsun. Tamam, artık eşcinsellik bir ruhsal hastalık değil. Peki o zaman gey bireyler neye dayanarak askerlikten muaf olmayı isteyecekler?

Vicdani rete mi kayacağız?

Peki vicdani rette en çok karşılaşılan itiraz sebepleri nelerdir dersiniz?

1.Düşman olsa bile insan öldürmeyi ahlaki bulmamak,
2.Hiyerarşik ve statüsel yapılandırmalarda yer almayı ahlaki bulmamak,
3.Güncel sorunlardan dolayı o ülkenin silahlı birliğinde bulunmayı ideolojik ve dini inanca aykırı bulmak.

Enteresan değil mi? Vicdani retler arasında cinsel yönelim pek göze çarpmıyor. Çünkü Avusturya, Norveç ve Danimarka gibi Avrupa Birliği ülkelerinde de mecburi askerlik hizmeti bulunmakta ama tek bir farkla, eşcinseller hizmetlerini kendi cinsel kimlikleriyle açıkça yapabiliyorlar. Vicdani retçiler (Genelin 5% oranında) ise farklı kamu görevlerine yönlendiriliyorlar ama hizmet esası halen devam ediyor. Bizde ise AİHM’e davalar açılıyor, mahkumiyetler oluyor, hamura birkez daha su katılıyor.

Bakınız, bu dünyada sınırlar olduğu sürece sınırları koruyacak askerler de olacaktır. Bazı realiteleri değiştiremezsiniz. Hele ki Türkiye’nin içinde bulunduğu koyu gri coğrafyayı göz ününe alınca. Diğer yandan kamu ve özel kurumlarda da yönetmelikler her zaman olacaktır çünkü çalışma hayatı bir disiplin, işleyiş ve yol haritası gerektirir.

Şimdi başka bir örneğe, Amerika’ya bakacak olursak, askerlik hizmeti için 1993’de kabul edilen “Don’t Ask, Don’t Tell” (Sorma/Söyleme) yasası ile Amerikan ordusu içerisinde eşcinseller kimliklerini açıklamadıkları sürece hizmetlerine devam etmiş, amirleri ise askerlerin cinsel kimlikleri ve eylemleri hakkında herhangi bir soruşturma açmaktan men edilmiştir. Türkiye bu noktada bile değilken Amerika'da 20 Eylül 2011 tarihinde bu yasanın süresi dolmuş, Obama tarafından yenilenmemiş ve böylece ordu içerisinde eşcinsel askerlerin varlığı ve kimliklerini özgürcü açıklama hakkı tanınmıştır. Aynı gün eşcinsel 2 deniz teğmeni ilk gey evliliği gerçekleştirmiştir. Yapılan araştırmalara göre Amerikan ordusunun 4,5%’i eşcinsel olduğunu beyan etmekle birlikte toplam rakam 66.000 civarında askere denk gelmektedir. Eşcinsel yönelimini belirtmek istemeyenleri ve biseksüelleri de hesaba katacak olursak oranın 10%’lara kadar çıkması kaçınılmazdır. (The Washington Post, Ed O’Keefe, 27 Ocak 2010)

Eşcinsel gaziler konusunda mücadele veren Eşit Haklar için Amerikan Gazileri (American Veterans for Equal Rights) bireylerin askerlik görevleri esnasında sırf patates soymadığının, nöbet tutmadığının veya bir askeri gazinoda şarkıcılık yapmadığının göstergesidir.

Peki bizler TSK’da halen eşcinsel olarak görev yapan ve yapmak isteyen bireylerin varlığını yok mu sayacağız?

Eşcinseller ezik ve güçsüz mü? Görev ve sorumluluk alamazlar mı?

Çözüm ise askerlikte eşcinsel kimliğin serbestçe ifadesinde yatmaktadır.

Eşcinsel olarak ve benim gibi isteyerek askerliğini yapanların da farkına vardığı gibi Türkiye’de de gizli bir “sorma ve söyleme” uygulanmakta ama bu sanki sözlü bir yönetmelik, askeri kod gibi algılanmaktadır. Askerlik süresince karşılaşılan disipline (Yönetmeliğe) ters cinsel eylemler en az eşcinsel olmayan bir bireyin cinsel eylemi oranında cezalandırılır. Eylemin devamlılığı halinde eşcinsel birey erken terhis edilir, eşcinsel olmayan birey ise disiplin edilene kadar askeri cezaevinde tutulur, farklı prosedürler uygulanır. Bu noktada yöntem tartışılır olsa da eşcinsel birey açısından askerlik bitmiş demektir. Sakın yanlış anlaşılmasın konu askerlik ve eşcinsellik olunca cinsel eylem örneğini verdim. Genelde karşılaşılan suçlar ise nöbet yerini terk etmek, firar etmek, verilen görevi yapmamak, hırsızlık, uyuşturucu satılması/kullanılması, darp gibi daha pek çok eylem gene TSK’ca yönetmeliğe aykırı bulunmakta ve cezalandırılmaktadır.

Toparlamak gerekirse kaş yapayım derken göz çıkarmak olmaz. Gazetelerde yazılan haberlere bakarak bütün eşcinsellerin askerlik yapmak istemiyor gösterilmesi, askerliğin Türkiye’de sözleşmeli bir kuruma dönüşmesi durumunda halen ve ileride burada çalışan ve çalışmak isteyen eşcinsellere yönelik büyük yanlışlar, hak ihlalleri ve tehlikeli kargaşalar doğurur. Cinsel kimliğimiz dolayısıyla elimizden geldiğince ötekileştirilmeye nasıl karşı duruyorsak askerlik başta olmak üzere diğer devlet kurumlarında da (Polislik, öğretmenlik vs.) aynı cesur duruşumuzu sergileyip, medyanın manşetlere taşıyarak eşcinsel mücadelemizden faydalandığı ve eksen kaymasına yol açan bu ve benzeri haberleri daha dikkatli bir bakış açısıyla ele almalıyız.

Ancak o zaman gerçek kimliğimizle Türkiye’de varolabiliriz.

Can Çavuşoğlu
www.cancavusoglu.info