6 Ağustos 2013 Salı

ÖLÜM DEDİĞİN ÇEKETİNİ ALIP ÇIKMAKTIR

biber-gazıyla-öldürülen-genç-650 × 366Ölüm dediğin sırf ölmek değildir güzel kardeşim. Hayatın suratına kapıyı çarpmak, ceketini alıp çıkmaktır.

Sanki hiç yaşamamış gibi unutulmak, yaşamışsan da geride az iz bırakmaktır. Nüfus kütüğün mesela; sayfalarda öylece eskimektir. Çekilen fotokopidir.

Sonra senin soyadını taşıyan çocukların, filancaoğullarıdır. Ya da dedengiller zaten senin yerine Rüya, Hayat, Umut, Devrim, Bulut gibi süslü ve renkli soyadları seçmiştir. Tamam, kötü olanları da vardır ama artık o kadarını boş vermektir.

Bir de mezarında bayramda seyranda ziyaretleri kabul etmek, çiçeklere sevinmektir. Ta ki üstüne başkası gömülene kadar. Sonra onun ziyaretçileri, akrabaları ve yeni bir beden gelmesidir.

Ölüm dediğin başkasının çiçeklerine sevinen yüzlerce unutulmuş başkalarıdır.

Nasıl bir hayat sürdüğümüzü saymazsak tek fark, ölümün kendi zamanlamasıdır. Belki bir miktar doğumu kontrol ettiğimizi düşünüyorum ama ölümü asla.

Sen şimdi öldün güzel kardeşim. Gittin. Bittin. Unutuldun. Eyvallah.

Ama maalesef bazılarınız, parası olan bazılarınız ya da bazılarınızın akrabaları bu ölüme bir türlü ‘Eyvallah’ çekemez. Dilleri ve gözleri kördür....

Çünkü parayla insanlığa armağan edecek hiç bir şeyiniz yoktur. Ölümsüz bir tablo, bir kitap, opera yoktur, keşif hiç yoktur. Böyle olunca hayatın basit dengesini anlamak yerine gerçeklere karşı, ölümsüzlük adına asılırsınız küreklere.

‘Ölmüş birini nasıl ölümsüz yapmaya çalışırsınız?’

Hemen anlatayım kardeşim...

Mesela adınıza üniversite açarsınız. Madem amaç eğitim ve burs vermek, ulvi değerlere hizmet, kurduğunuz üniversiteye soyadınızı bir güzel verirsiniz. Sonra üniversiten, gelirleriyle kendini döndürmeye başladığı noktadan itibaren bir nebze gönlünüz rahatlar. Soyadınızı da bastığın her diplomayla sağa sola asarsınız.

Mesela adınıza kütüphane yaparsınız. Sanki dünyanın en önemli el yazmaları, tarih kitapları sizdeymiş gibi alırsınız bir bina, raflara dizersiniz 10.000-20.000 sıradan kitap, al sana kütüphane. Ömründe kütüphaneye gitmemiş insanlarla dolu bir toplumda çok önemli oluverirsiniz. Haklısınız, bunun için bir yatırım gerektiriyor ama sonuçta ölümsüz olacak sizsiniz.

Mesela adınıza bir hastane de açabilirsiniz. Her şeyin başı sağlık değil mi? Eğer para kazanıyorsanız bunun için şifa dağıtan, bolca dua alan hem de ölümsüzlüğe koşan sizsiniz.

Camileri de atlamamak lazım. Alt kat dükkanlar, üst kat sıkı fıkı saflar. Gelsin paralar.

Halbuki hepiniz ölümün huzurunda birer zavallısınız...

Hangi yolu denerseniz deneyin gene de ölümsüzlüğü elde edemeyeceksiniz. Çünkü ipin ucu dönüp dolaşıp hep cebinizdeki balyalara düğümlenecek. Ve o kağıt parçaları, kaç çuval olursa olsun, iki dudak arasından süzülen basit bir ‘Eyvallah’ kadar huzur verici olamayacak.

Bense çoktan hayatın oluruyla helalleşenlerdenim.

Yaptığım iyilikler, kırdığım kalplerle beraber aynı dakika içinde unutulup gitsin istiyorum. Arkamdan bir kişi bile gülmesin ya da ağlamasın. Elimden gelse, hiç yaşamamış olmak adına nüfus kayıtlarımı sildireceğim. Son olarak da küllerimi Dicle’ye, Mezopotamya'nın koynuna serpin. Kendi yatağında başkasıyla yatamayan, onun bunun kemikleri arasında hiç uyuyamaz.

4 Ağustos 2013 Pazar

SENİ LANETLİYORUM ŞAFAK SEZER!

Ne haltlar karıştırdığını anlamakta zorlanıyorum kardeşim ama bu son günlerde yaşananlar, senin Başbakanın daveti üzerine çok önemli bir iftara katılman, sonra el öpmen ya da öpmemen, özür dilemen, dilememen, twitter’da sana karşı yürütülen faiz lobisi destekli karalama kampanyaları, senin bunlara verdiğin cevaplar, çektiğin resimler falan ve en son Beyaz TV’de, hem de canlı yayında, Ferda Yıldırım’ın sorularına verdiğin samimi cevaplar, delirttin beni be kardeşim. Yeter!

Düşsene sen bu ülkenin yakasından. Harbi bak...

Ya da ne bileyim belki Sincan’da yaşarsın. Melih Başgan’la bolca goy goy, tavla oynarsınız. Fışkiyeli filmler çekersin. Çünkü sen busun be abi!

AKP iktidarı boyunca, son 11 yılda bırak Türkiye’yi sırf Sincan’da kaç kadın öldürüldü, fuhuş batağına sürüklendi, dövüldü, satıldı, atıldı, kesildi, gömüldü biliyor musun? Ya reşit olmayan kaç kız çocuğu zorla, rızası dışında kendisinden yaşça büyük, sübyancı insanlarla evlendirildi, daha 16 yaşına bile girmeden ellerine bebelerini aldılar? Yetmedi, kaç işçi asgari ücretle köle gibi çalıştırılırken iş kazalarına kurban gitti ve çocukları yetim kaldı, bir tazminat bile kazanamadılar ve perişanlar, hiç duydun mu? Son 11 yılda Sincan’ın nüfusu arttı mı azaldı mı? Bir cevap versene. Sincan, göç mü veriyor? Peki kaç iş yeri iflas etti ve sence neden? Kaç kişi cinayete kurban gitti, katillerin kaçı adalete teslim edildi ya faili meçhuller?

Sana Sincan’ın gerçekleriyle ilgili daha onlarca soru sorabilirim ama hiç birinin cevabını bilmediğine eminim. Çünkü bu tür konular zaten senin umurunda bile değil. Eğer umurunda olsaydı filmlerine yansıtır, senaryolarında yer verir, bize gerçek insanlarımızı seyrettirirdin. Sense kendi kültürünle, insanlarının şiveleriyle, denyoluklarıyla, abazalıklarıyla dalga geçerek ve buna sözde komedyenlik diyerek para kazanan toplumun kötü bir örneğisin be kardeşim.

Bak, darılmaca yok...

O yüzden bir tiyatrocuya, hem de gerçekten sanat yapan birine, tanımadan, etmeden, sırf konuşuyor olmak için ‘Dünyanın en korkak adamı’ diyemezsin. Sonra sana çıkıp, ‘Alabora’yla hangi ortama girdin de ne korkaklığını gördün?’, diye sorarlar. İşte böyle apışıp kalırsın. Çünkü boş konuşuyorsun.

Senin dünyadan haberin yok be Şafak...

Çünkü Mehmet Ali Alabora bu ülkede 40 yıl sonra bile el üstünde tutulacakken kimse seni hatırlamayacak. Yaptığın saçma sapan vampirli filmler ve basit karakterler seninle birlikte yok olacaklar. Sen çocukluğunda İnek Şaban’a özenerek büyümüş olabilirsin ama unutma, Türkiye artık o Türkiye değil.

Belki yeni filminde Ak Gençlik göstermelik de olsa bilet alıp sana biraz gişe kazandıracak ama bu toplum artık sana gülmeyecek. Çünkü seni lanetliyorum. Hani gazetelerde ara sıra haberler çıkar ya ‘Bir zamanlar Yeşilçam’ın kötü adamı, şu kadar filmde oynadı, şimdi sürünüyor’ işte öyle göreceğim seni. Alkolün pençesinde, yalnız, beş parasız.
 
Türkiye’nin 50%’si adına
 
Kardeşin Can Çavuşoğlu

Az daha unutuyordum; hani iktidar yandaşlığı yapayım derken oran buran oynuyor ya, sakın ola milliyetçileri bu konuya alet edeyim deme, onlar kendi insanıyla, kültürüyle ve şivesiyle dalga geçenlerden hoşlanmazlar.

26 Temmuz 2013 Cuma

SAMSUNG GALAXY S 4 NİHAYET RAFLARDA YERİNİ ALDI

Samsun Galaxy S 4’de hemen göze çarpan ilk yenilik kendisinden bir önceki S 3 versiyonuyla aynı ölçüleri taşımasına rağmen (136.6x69.8x7.9 mm.) daha büyük bir dokunmatik ekrana sahip olması; ‘5 inç’ Super AMELOD HD (1920x1080) 441 ppi.

Bu ekran üzerinde aynı bir bilgisayarda olduğu gibi 2 ayrı ekranı yan yana kullanabiliyorsunuz. Bundan 4 sene önce benzer çözünürlükte bir televizyonun 1.500$’a satıldığı düşünüldüğünde Samsung teknolojisinin geldiği nokta adeta göz kamaştırıyor.

S 4’ün rakipleri olarak öne çıkan telefonlar; Sony Xperia Z (5 inç ekran genişliği, 1080p çözünürlük, 13 megapiksel kamera, dört çekirdekli Snapdragon S4 Pro işlemci), HTC One (4.7 inç ekran genişliği, 1080p çözünürlük, 1.7 GHz dört çekirdekli Snapdragon 600 işlemci) ve LG Optimus G (5.5 inç ekran genişliği, 1080p çözünürlük, dört çekirdekli Snapdragon 600 işlemci, 13 megapiksel kamera). En büyük farklar ise işlemci (hız) ve bu telefonların hiç birinde Super AMELOD HD özelliği olmaması.

S 4’ün kasasının altında bulunan 1.9 GHz Quad-Core işlemciyi (farklı ülkelerde satışa sunulan 1.6 GHz Octa-Core) hayal ettiğinizde hız adına gelinen son noktayı görebilirsiniz. Özellikle telefonda oyun oynamayı sevenler için büyük ekran, yüksek çözünürlük ve hız bileşenleri bir arada gelince S 4 pazarda hemen kendini hissettirecek gibi gözüküyor.

Sadece 130 gr. ağırlığa sahip S 4’ün diğer Samsung ürünlerinde olduğu gibi iPhone’a karşı en büyük avantajlarından biri sökülebilir bataryası. Böylece kullanıcılar isterlerse yedek batarya taşıyarak gün içinde pil ömrü konusunda yaşayabilecekleri aksaklıkları gidermiş oluyorlar. Biliyorsunuz iPhone’larda batarya kasaya monte edilmiş olarak sunuluyor.

Samsung Galaxy S 4, Android son sürüm 4.2.2 (Jelly Bean), 16/32/64 GB hafıza ve 2GB RAM ile geliyor. Sahip olduğu ekstra hafıza kart girişi (MicroSD) sayesinde kapasitesini istediğiniz kadar arttırabiliyorsunuz. En büyük rakibi iPhone’da MicroSD girişi olmaması kullanıcılar açısından çok büyük bir zorlama.

Kameraya gelince S 4'ün 13 Mega piksel arka ve 2 Mega piksel ön kameraları sadece piksel olarak kulvar atlamanın yanı sıra HD video kaydı, iki kamera aynı anda çekim (Dual Shot), Drama Shot, sesle çekim, 360 Photo, en mükemmel, gece ve panorama çekim gibi daha bir çok özelliği bünyesinde barındırıyor. Hoparlör ayarlarından ‘surround sound’ seçerek müzik deneyiminizi ayrıca farklılaştırabilirsiniz.

Samsung firması, S 3’de de kullandığı IR Blaster özelliği ile (kızıl ötesi) televizyonu, uydu bağlantı kutusunu, DVD oynatıcısını ve modeline göre klimaları bile uzaktan kontrol edebilirsiniz. Bunun yanı sıra ivme ve mesafe ölçme, manyetik pusula ile yön bulma, barometre, sıcaklık ve nem ölçme gibi özellikleri de var.

Son olarak, Samsung her zaman yaptığı gibi aynı versiyondan bir farklı türev daha üreterek Galaxy S 4 ‘Active’ ile suya dayanıklı akıllı telefon pazarında yeni bir çığır açacağa benziyor. İki model arasında işlev ve kapasite açısında pek fark bulunmamakla birlikte Super AMELOD ekran yerine ‘Active’ modelinde daha dayanıklı ama çözünürlüğü düşük TFT LCD kullanılmış. Bu ekranı aynı zamanda eldivenle kullanılabiliyor, böylece yağmurda ve kar altında da istenilen işlevselliği sağlamış oluyorsunuz. S 4 Active’in ölçüleri güçlü kasasına karşın biraz daha büyük ve ağır (139.7x71.3x9.1 mm. ve 153 gr.). Kamerayı koruyan ara yüz sebebiyle fotoğraflarda bir miktar düşük kalite elde edilse de akıllı telefon hayranlarının favorisi olmaya şimdiden aday.

15 Temmuz 2013 Pazartesi

DİKKAT! DOLAR 2.80 YTL OLACAK...

2013 yılına dolar üzerine ufak bir kehanette bulunarak girmiştim. Hafızaları hemen tazeleyelim:

Obama’nın ikinci başkanlık dönemi, bireysel vergilerde yeni düzenlemeler ve öngörülen artışlarla tekrar gündeme taşındı. Bu uygulama aslında nüfusun yüzde üçünü, yani gelir seviyesi yıllık 1 milyon doların üzerinde olan bireyleri kapsamakta. Hükümetin vergi toplama ayı Ocak olduğu için elde edilen gelirle cari açık 1 günde yarıya inecek (Açık Uçurumu - Deficit Cliff). Amerika, özellikle Ocak ayında ani ama geçici bir ekonomik durağanlığa giriyor. Bir ülkenin para birimi aynı zamanda dünyanın para birimi olarak da değerlendiriliyorsa, bunun Türkiye’ye etkilerini göz ardı edemezsiniz. Amerikan ekonomisindeki bu ani daralma, dünya piyasasında dolara olan talebi aynı hızda arttıracak.”

“Beklentiler ise 1 $’ın yeni değerinin 1.7$’a kadar yükselecek olması (diğer bir tabirle dolar 70% değer kazanacak). Ocak ayının ilk haftasında TL karşısında doların yeni değeri sizi şaşırtmasın. Mümkünse yatırımlarınızı, alacaklarınızı ve borçlarınızı şimdiden buna göre yapılandırın. Amerikan ekonomisindeki daralmanın ise ancak 2013’ün üçüncü çeyreğinden sonra bir toparlanma trendine girmesi bekleniyor.”

“Bir son dakika gelişmesi; doların gidişatından aslında bir komplo teorisi de üretilebilirim. ODTÜ olayları neticesinde siyaset sahnesi kızışmış durumda, sanki diyorum bu ya da benzeri ani bir olayla geleceği önceden belli olan devalüasyonu hem göğüsleyip hem de günahı solculara atmak söz konusu olabilir mi? AKP tabii ki kredi kaybedecektir ama sonrasında bir Suriye hareketiyle bunu kolayca geri toparlayabilir.”

“Demedi demeyin…” diyerek bitirmiştim.

Bu yazı kaleme alındığında dolar 1.75TL seviyelerinde seyrediyordu, bugün ise 2.00 TL’yi (aslında Şubat’ta bulması gereken değerini) azimle zorlamakta. Doların 2013’te 70% değer kazanacağı göz önüne alındığında yıl sonuna doğru gerçek değerinin 2.90 TL civarında olmasını beklemek hiç de şaşırtıcı olmaz. TC Merkez Bankasının dolar rezervlerinde sahip olduğu güçlü pozisyon düşünüldüğünde ise beklentilerimiz açısından daha iyimser bir 2.80 TL rakamını çıkarabiliriz. AKP hükümeti dolar rezerviyle devalüasyona direnmeye devam ede dursun arkadan gelen petrol bindirmesiyle işte asıl film orada kopacak gibi gözüküyor.

TC Merkez Bankası 2013 Aylık Dolar Rezervi Değişimi
  • Ocak 2013           10.355.100.000$
  • Şubat 2013          10.443.700.000$
  • Mart 2013            10.565.000.000$
  • Nisan 2013          11.327.000.000$
  • Mayıs 2013          10.877.300.000$
  • Haziran 2013       10.566.700.000$
2013 Aylık Ham Petrol Verileri (Varil)
  • Ocak 2013            97.49$
  • Şubat 2013           92.05$
  • Mart 2013             97.23$
  • Nisan 2013           93.46$
  • Mayıs 2013          91.46$
  • Haziran 2013       96.40$
  • Temmuz 2013    103.48$
Biraz da ham petrolün durdurulamaz yükselişinin altını çizdikten sonra dolardaki -kimilerine göre- ani ve beklenmedik yükselişi Gezi Parkı Direnişine mal etmeye çalışan sözde ekonomistlere, köşe yazarlarına, AKP danışmanlarına nispet kendi ekonomi gerçeklerimi bu yazı vasıtasıyla sokaktaki normal vatandaşla paylaşmak istedim.

AKP hükümeti, TL’deki değer kaybını Türkiye’nin her tarafında, seçimler yaklaştıkça daha da şiddetlenerek artacak protestoları bahane göstererek topluma yavaş yavaş giydirmeyi planlıyor. ABD Merkez Bankası faiz oranlarındaki beklenen değişim de aslında bir bahaneydi. Petroldeki artışı da Mısır’daki askeri müdahaleye ve iç karışıklıklara bağladılar mı işlem tamamdır.

Dolardaki çıkış, dış ticaretle alakalı bir yön çizerken (ihracat/ithalat yapan firmalar, ürünler ve ham madde) petroldeki artış ise ekonomiyi daha kısa bir zaman diliminde etkiler. Ürün ve hizmetlerin tüketiciye ulaşması esnasında binek araçlar, kara yolu, kargo başta olmak üzere pek çok lojistik parametreyi yeniden fiyatlandırarak –zamlandırarak- ürünün maliyetine direk bir etki söz konusudur (taksimetreyi ve toplu taşıma ücretlerini saymıyorum). Ek maliyetlerle artan ürün ve hizmet fiyatları ise halka zam olarak yansır. Ayrıca 4 ay sonra bol keseden seçim kampanyalarının ve mali savurganlığın ülke ekonomisine getireceği ekstra yükü de göz ardı etmemek gerekir.

Bu noktada iş dünyasının yapması gerekenler ise;
  1. Kredileri, eğer dolar bazında ise mümkün olduğunca, belki bir miktar daha fazla faiz ödeyerek TL’ye çevirmek. Borçları revize ederek seçim sonrasına, yani 2014’e ötelemeye çalışmak.
  2. Alacakları (çek, senet vs.) en kısa sürede belki daha düşük rakamlara tahsil etmek. Olası nakit akışını ise dolara kanalize etmek.
  3. Ürün stoklarını eritmek pahasına mümkün olduğunca hızla ABD ve Avrupa ülkelerine satmaya çalışarak dolar ve avro girişi sağlamak.
  4. ABD ve Avrupa firmalarıyla geleceğe yönelik yeni projeler geliştirmek, ortaklıklar kurmak. Bireysel yatırım projelerini ise en az bir yıllığına askıya almak.
  5. Şirket bazında dinamik ve kendini güncelleyen bir küçülme stratejisi belirlemek. Tasarruf sağlanabilecek her gider kaleminde (elektrik, ulaşım, kira, yeni ürün lansmanı, reklam ve PR çalışmaları, istihdam vs.) biraz daha tutucu tavır sergilemek.
  6. Ekonomik çakılma için şimdiden hazırlıkları tamamlamak ve kemerleri sıkı sıkıya bağlamak.
Doların kara bulutları AKP hükümeti ve ülke ekonomisi üzerinde dolaşmaya çoktan başladı. Arada yağmurlar atıştırıyor. 2013’ün ikinci yarısında fırtınayla karışık sağanak dolar yağışı neticesinde sel baskınları, iflaslar, işten çıkarmalar ve zam üzerine zam görülebilir.

8 Temmuz 2013 Pazartesi

SİLİVRİ CEZAEVİNE MEKTUBUM VAR

muhlis01Sevgili Muhlis,

Şaşırdın değil mi?

Aklıma ‘peçeteye mektup yazma’ fikri nasıl geldi dersen, hemen anlatayım. Çin’de bir gün parkta yere oturmuş yaşlı bir adam gördüm. Önünde bir çanak içerisinde su ve elindeki resim fırçasını suya batırıp yere bir şeyler yazıyor ama daha ikinci satıra geçmeden betona suyla yazdığı karakterler buharlaşıp kayboluyordu. Hayatımda ilk defa böyle bir şey görmüş, haliyle çok şaşırmıştım. Adamı ilgiyle bir süre öylece izlediğimi hatırlıyorum, ikinci satırı yazmaya başlarken birinci satır kendiliğinden kayboluyor, böylece ikinci satır sanki birinci satırın yerini alıyordu.

Oradakilere sorduğumda adamın ünlü bir halk şairi olduğunu, aşk şiirleri yazdığını ve sadece o anda orada duran canlı şahitlerin yazdıklarını okuyabileceğini öğrendim. Bu dizeler yaşlı adamın kendi şiirlerine ait olduğu için başka yerde yazılı kopyaları da bulunmuyormuş. Yani; şiirin orijinal hali, mükemmel sözler ve yıllarca tatlanmış aşk hikayeleri havaya oracıkta karışıp kayboluyordu.
Sanatın güzelliğini, şairin ve izleyenlerin gittiği o enfes kafaları bir düşünsene...

Hani bir önceki mektubunda bana bazı şiirler yazmıştın ya, aklıma bir an için Çin’deki yaşlı adam geldi. Ve kendi kendime dedim ki ‘ben de Muhlis’e çok farklı bir mektup yazacağım.’ Ve bu peçete fikri çıkıverdi.

Neden dersen; mektubumu öyle narin ve ince bir kağıda yazıyorum ki her an yırtılabilir. Becerdim ve postaladım diyelim, yolculuk esnasında kaybolabilir. Kaybolmadı ve Silivri’ye ulaştı diyelim, mektubu kontrol amaçlı senden önce okuyan infaz koruma memurunun ellerinde parçalanabilir. Herhalde şimdi kendisi de bu satırlarımı okurken gülümsüyordur. Ya da ne bileyim, benden önce başkaları da peçeteye mektup yazmayı denemiştir. Pek orijinal bir fikir olmayabilir ama en azından anlamlı be dostum.

Starbucks Peçetesi 2. Sayfa

Devam edelim...

Bir de tabi öyle boş bir peçete değil bu! Starbucks birader. Yani Amerika. Çaktın mı?
Her sabah dükkana geldiğimde bir bardak alıyorum, 1.97$ yani yaklaşık 4YTL aması var. İçtikten sonra bardağını saklar fişinle geri götürürsen ikincisi bedava. Böylece kahve 2YTL’ye geliyor. Ben de ikinci kahvemi akşamüzeri 5 gibi içiyorum.

Sizin orada çay, kahve kaç para? Yoksa kantinden 3’i bir arada alıp su ısıtıcısında mı hallediyorsunuz? Çiçek büyütmeye izin var mı? El işi, resim türü kurslar oluyor mu? Biraz bunları anlatsana...

Bir tam günün nasıl geçiyor? Sabah sayım kaçta? Kahvaltı nasıl? Öğle/akşam yemekleri karavana mı? Bulaşıklar, ya çamaşırlar? Askerliğe benzeyen yönleri neler? Önce bir kafamda hayal etmek istiyorum. Her şeyi ama her şeyi anlat bana. Samimi olduğun arkadaşlarından bahset mesela. Karakterleri nasıl? Nelere sevinip nelere kızıyorlar? Hayat hikayeleri çok mu farklı?

Sonra mesela okey, iskambil falan oynuyor musunuz? Televizyon olayı? Ya radyo ve gazete? Kitap okuduğunu mektubundan biliyorum. Kütüphane nasıl? Benim kitabım orada yoktur, sana yollasam izin verirler mi? Hem okuduktan sonra sen de kütüphaneye hediye edersin. Bir öğrenip haber verir misin? Belki bu sayede hayranlarım artar :-)
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Seni çok özledim be Muhlis, hem de çok!..
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Sessizlik
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Sensizlik
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Starbucks Peçetesi 3. Sayfa

Fazla duygusala bağlamamak lazım. Çünkü ben burada sana üzülürken eminim sen orada kat be kat üzüleceksin. Ne senin, ne de benim işimize gelmez bu.

Konuyu değiştiriyorum...

Türkiye’de son bir aydır kötü şeyler oluyor. Haberin vardır. Millet isyanda, sokaklarda, millet tek yürek. Protestolar, polisin müdahaleleri, ölenler, tek gözü kalanlar, yaralananlar ve tutuklananlar. Bir cadı avıdır gidiyor. Ülkenin gidişatı hiç iyi değil. Sonra bir de ‘barış süreci’ var, güya PKK çekiliyormuş. Şırnak’ta kimlik kontrolü yapıyorlar, şantiyeleri basıyorlar, insanları kaçırıyorlar. Hepsi yalan, dolan yani. Daha da kötüleşmesinden korkuyorum.

Diğer yandan burada, Amerika’da rahatım yerinde. Bazen de böyle düşündüğüm için kendime kızıyor, doğrusunu söylemek gerekirse utanıyorum. Sonra diğer yanım diyor ki; ‘koy gitsin, tam zamanında kapağı attın, rahat bir tarafına mı battı?’

Rahat bir tarafıma mı battı Muhlis?
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Ayrılık zamanı geldi. Mektubum oldu ya acayipliğinden ve narinliğinden eline ulaşmadı, yolda buharlaştı, belki yırtıldı, başkalarının elinde paralandı, buruşturulup bir kenara atıldı, ben de ünlü bir halk şairi değilim zaten. Ama en azından köşe yazılarımın yayınlandığı haber portalına kopyasını aynen koyacağım. Sen özgür kalınca okursun diye...

Kendine çok dikkat et, oldu mu? Terli terli soğuk sular içmiyoruz. Kafayı da üşütmüyoruz.

Gözlerinden hasretle öperim.

Sevgi, barış, kardeşlik, dürüstlük, adalet ve insan gibi yaşamak adına.

Hızır eli ile...

28 Haziran 2013 - Florida, U.S.A

Hikayenin başı için: Silivri Cezaevinden Metrosfer yazırına mektup var!

28 Haziran 2013 Cuma

GEZİ PARKI DİRENİŞİNDE VERİLEMEYEN MESAJ

penguen01Başbakanımız ‘mesaj alınmıştır’ buyurdular...

Tam bir siyasetçi jargonu, bir Kasımpaşalı ağzıyla.

Sonrasında çıkıp kimse de alınan bu mesajın ne olduğunu sorma zahmetinde bulunmadı, bulunamadı. Bu durumda da karşımıza çok seçenekli bir politika sorusu çıkıverdi.

Sizce Başbakan hangi mesajı aldı?
  • Gezi Parkı yıkılmayacak ve yerine de AVM, Topçu Kışlası vs. yapılmayacak.
  • Gösterilerde bundan sonra orantısız güç, biber gazı ve plastik mermi kullanılmayacak.
  • Farkında olmadan elimdeki güçle diktatörlüğe doğru gidiyorum, hatta öyle.
  • Delirmek üzereyim. Bir Başbakan olarak daha sakin olmam lazım.
  • Bana oy vermeyen seçmenler için bunca yıl neler yaptığımı tekrar sorgulamalıyım.
  • Galiba benim özgürlük, gelişmişlik tanımımla toplumun tanımı birbirinden çok farklı.
  • Türkiye’yi 20 sene sonra yönetecek bu gençlerle iletişim kurmakta sorunlar yaşıyorum.
  • Dünya değişti, Türkiye değişti, ben ve partim yerimizde sayıyoruz, kısaca tren ilerlemiyor.
  • Hepsi.
  • Bir kısmı. (Tahmin ettiğiniz seçenekleri işaretleyiniz)
  • Hiçbiri.
Benim yanıtım ‘Hiçbiri’.

Çünkü çıkıp bir kere bile 4 kişinin öldürülmesinden, onlarca kişinin gözlerini kaybetmesinden (düşünsenize; bu kişiler ileride diğer gözlerini de kaybederlerse tamamıyla kör olacaklar), binlerce yaralıdan ve bu hale düşmelerine yol açan orantısız güçten, vahşilik ve gaddarlıktan bahsetmedi. ‘Ey halkım, içim kan ağlıyor’ diyemedi. Onun yerine faiz lobisini suçladı, tartaklanan türbanlılarla duygu sömürüsü yaptı, camide içmişler diyerek bir kez daha dini siyasete alet etti. Şakşakçıları da hemen arkasından piyasanın ve devletin ne kadar zarara uğradığından dem vurdular.

Çünkü direnişle dalga geçti... Nasıl mı yaptı bunu? Necati Şaşmaz ve Hülya Avşar’la fikir teatisinde bulunarak direnişin yüzüne zekice bir tokat attı. Böylece yaşananları ve ileride yaşanması muhtemel eylemleri kale bile almadığının altını fosforlu kalemle çizdi. Toplum ise karşılığında Necati Şaşmaz’ı ve Avşar kızını yerin dibine sokmayı tercih etti. Belki yenilen tokadın acısını böyle çıkarmaya çalıştılar.

Çünkü ikinci nesil akillerle yaptığı görüşmede de bastı kalayı, geçti... Temsilcilere bağırdı, üstlerine yürüdü, tehditler savurdu ve toplantıyı terk eyledi. Asabi, kibirli, korkusuz ve güçlü Başbakanı oynamaya devam etti. Toplum önünde yerleşmiş olan imajını 11 sene sonra kimseye yediremezdi.

Çünkü direnişe karşı gövde gösterisi niteliğinde iki miting düzenledi. Evlerinde zor tuttuğuna inandığı o insanlar karşısında doğrularını savunmak durumunda kaldı. En iyi bildiği din-siyaset-mazlum üçgeninde konuştukça konuştu. Çünkü onca yapılan hakarete, karikatüre, alaya alınmaya, anti-slogana karşı sinirleri iyice gerilmiş, her şeyden önemlisi enerjisi tükenmişti. Sarsılan siyasi duruşunu, çatırdayan inşaatını yeniden güçlendirmeli, kendini bir kez daha iyi hissetmeliydi.

Gelinen noktada direnişin en büyük başarısızlığı, bir veya birkaç yeni lider çıkaramamış olmasında yatıyor. Size hak veriyorum, bu direniş daha ilk günden bağımsızdı, özgürlük için apolitik bir haykırıştı.

Ama her kitlesel eylemde olduğu gibi kalabalıkları yönlendirecek, peşinden sürükleyecek ve kolayca organize edecek karizmatik bir liderin varlığı eylemin sürekliliği ve kalıcılığı için önemlidir. İstanbul’u Ankara’ya bağlayan, İzmir’i Adana ile koordine eden bir ekip, bir oluşum ve liderinden bahsediyorum.

Taksim Dayanışması bu noktada maalesef yetersiz kaldı. Aradaki boşluğu yazarlar, sanatçılar doldurmaya çalıştı. Çarşı bir ucundan, RedHack diğer ucundan tuttu. O parti girdi, bu parti çıktı. Bunların hepsi zaten toplumca tanınmış kişilerdi. Benim tarif etmek istediğim lider tipi ise daha önce hiç adı, sanı duyulmamış, genç, apolitik, karizmatik, yepyeni bir isim olmalıydı. Bu direnişle Türkiye yeni liderlerini tanımalıydı. Geleceğin liderleri... Ama olmadı.

Başbakan da bu kimsesizliği, lidersizliği ve organizasyon eksikliğini, özetle direnişin aşil tendonunu çok iyi gördü. Önce olayları zamana yaydı, bu amaçla ülke dışına gitti (1. hafta), sonra diğer devlet büyükleri yavaş yavaş söylemleriyle devreye girmeye başladılar (2. hafta), başta öfke dolu haykırış ve isyan yerini zamanla eğlencelere, sergilere, piyano resitallerine, pikniklere bıraktı (3. hafta).

Ve son darbe geldi (4.hafta).

Taksim Gezi Parkı Direnişi 11 yıllık AKP hegemonyasına karşı başkaldırı, bir milattır. Bundan sonra da yapılacak gösteriler ve yeni direnişlerle AKP hükümeti, sürekli imaj ve oy  kaybetmeye devam edecektir. Çünkü artık cin lambadan çıkmış, özgür kalan cin, halkı çarpmıştır. Önemli olan ise bu süreçte Türkiye’nin genç ve yeni liderleriyle tanışmasıdır.

Unutmayın, Şimal Yıldızı karanlık ve puslu havalarda tek başına parlamayı sever.

20 Haziran 2013 Perşembe

AMERİKA'DAN BİR #DirenGeziParkı GÜNCESİ


Halbuki Mayıs ayı ne güzel de geçiyordu. Florida, hafiften baharın son esintilerinde, yaz sıcaklarına hazırlanan ben ise dükkanıma uygun bir klima bulmanın derdinde. Ta ki yeni bir Amerika sabahına Türkiye’den gelen direniş haberleriyle gözlerimi açana kadar. Zaman farkı 8 saat olduğundan önce olanları kavramakta biraz zorlanmıştım. Facebook’umda, Twitter hesabımda o kadar çok ileti vardı ki, panik halinde internette gazeteleri taradığımı hatırlıyorum. Hayat normal seyrinde görünmesine rağmen sosyal medya adeta yıkılıyordu.

Yakılan çadırlar, Gezi Parkı, TOMA’lar, gaz bombaları, direniş, direniş ve direniş...

Ben ise uzakta, endişeli, korkmuş.

Bu hükümet vatandaşını aynı benim gibi korkutmayı ve sindirmeyi bilmişti işte. “Oğlum” dedim kendi kendime; “ifade özgürlüğünü doyasıya yaşadığın bir ülkedesin, korkma artık.”

Destek vermeliydim o insanlara, anlatmalıydım olanları ama nasıl? Bir anda internete sarıldım... Böylece sosyal medyanın elimden geldiğince bir parçası olmaya çalışacaktım. Aşağıdaki günce, tarihe not düşmek adına benim gün be gün paylaştığım, yaymaya çalıştığım bazı destek iletilerinden derlenmiştir.

31 Mayıs 2013 - Cuma
Arkadaşlar polis sizi gözaltına almak isterse direniş göstermeyin. Bu sert müdahalelere maruz kalmanızdan başka bir işe yaramaz. Size avukat ataması yapılana kadar kesinlikle konuşmayın. Avukatınız yanınıza gelmeden ifade vermeyi kesinlikle reddedin ve hiçbir belgeye imza atmayın. Sizi kameralı nezarethaneye aldıklarına emin olun. Hiç bir gerekçe ile (nezarethanenin dolu olması vb.) başka bir yerde tutulmayı kabul etmeyin. Özellikle avukat görüşme odalarında ses ve görüntü kaydı yoktur ve çok yoğun şiddete maruz kalınabilir. Lütfen dikkatli olun ve bu gönderiyi paylaşın ki arkadaşlarınız da bilgilensin.
RT @cubbelihoca10 "Kıyamete birgün kaldığını bilseniz bile ağaç dikin." Hz. Muhammed SAV"
RT @polissendikasi ARTIK YETER!! Polisi halkla karşı karşıya getiren siyasilerin, siyasilere yalakalık yapan polis idarecilerinin oyuncağı olmak istemiyoruz.
RT @rihanna Turkey, we're praying for all of you #Pray4Turkey
Demek ki memlekette Türk, Kürt, Ermeni, Yahudi, BJK, FB, GS, Laz, Çerkez, Gay, Lezbiyen ayrımı ve sorunu yokmuş. Halk ve AKP sorunu varmış.
RT @sinan_ogan Ey Tayyep! Sen koca koca generalleri gece yarısı topla, medyaya diz çöktür sonra gel "Birkaç" ağaç karşısında diz çök #direngeziparki
RT @Selenge_ Topbaş: "AVM değil, kaldırım çalışması". Bu da eylem değil zaten. Arkadaşlarla Taksim'de buluşalım dedik.
İSTANBUL ANADOLU YAKASININDAN TÜM HALK TAKSİME İLERLİYOR TÜRKİYE'DE SABAH SAAT 5.30 !!! İŞTE BU !!!

1 Haziran 2013 - Cumartesi
Kızılay işgal. İşlem tamam.
Okan Bayülgen: Canlı yayın yapmaya çalışırken yanımdaki marjinal ve terörist kadınları görüyor musunuz @okanbayulgen
RT @figen_ivdil ülkücüler namaz kılıyor, devrimciler bir şey olmasın diye siper oluyor... Bu ancak Çanakkale Ruhudur....
RT @YildizzTilbee bu kadar insanı açığı kapalısı sağı solu vs. vb. bir araya getiren ağacın bundan haberi var mıdır?
RT @polisdeinsan İhaleyi İstanbul Valiliği ve çapkın müdür aldı. fatura gariban ve sahipsiz polise kesilecek. suçlu yine polis memuru.
An itibariyle LGBT örgütleri Taksim’de.
RT @metinfeyzioglu Türkiye Barolar Birliği olarak orantısız ve haksız güç kullanımına yönelik Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmuştur.
ADAMSIN BEYAZIT !.. Dün programını iptal edip Taksim’e giden Beyazıt Öztürk’ü CANI GÖNÜLDEN TEBRİK EDİYORUZ...
RT @KingCarsi Dolmabahçe'den Galatasaraylı ve Fenerbahçeliler "Beşiktaş sen bizim herşeyimizsin" diye bağıra bağıra geliyorlar, tarihi bir dayanışma...
İstanbul United...
POLİS SİMİT SAT, ONURLU YAŞA...
CNN Türk'de Penguenler belgeseli yayınlanıyor şu an... Yetişkin penguen olmanın zorlukları anlatılıyor!!! Millet olarak çok merak ediyorduk zaten Allah razı olsun be, keşke 3 maymunu da kendinize logo yapaydınız.
Arkadaşlar Taksim’de büyük bir panik söz konusu... Lütfen emin olmadığınız, birinci elden duymadığınız bilgilerin yayılmaması için çaba gösterin. Taksim tam istedikleri gibi bir kaosa dönmek üzere...
BEŞİKTAŞ’TA POLİS HALKA KÜFÜR EDİYOR VE EL HAREKETLERİ YAPIYOR, HALKI TAHRİK EDİYOR VE VAPURDAN İNDİĞİNİZ ANDA SU SIKIYORLAR HEMEN ARDINDAN DEĞİŞİK BİR BİBER GAZI ATIYORLAR VE ÇELİK KUVVET GÖREV BAŞINDA...
AT YALANI YA TUTARSA MİSALİ! AKP'liler bu fotoğraf için ''POLİS YARALI VATANDAŞA YARDIM ETTİ'' demişti. Ama polisin yardım ettiği kişi vatandaş değil bir sivil polismiş... İşte o fotoğraf...
Dışarı çıkmadan kan grubunuzu keçeli kalemle kolunuza yazın!
RT @orcunkaya_ Reina'da olanlar, piyasa nasıl şuan orda? Lütfen cevap verin.
Barbaros Şansal "Bir daha bana arkamdan saldırmasınlar, aradıkları şey önümde sallanıyor" Halk TV
04:25 direnişçiler Cihangir’den Taksim’e çıkan yolda temizlik yapıyor.
Ankara Kızılay'da dünden daha büyük bir kalabalık var. direnişçi halk biber gazının ve tazyikli suyun olduğu bölgeye hücum ediyor. bilerek, isteyerek ve korkmadan !
RT @RT_Erdogan Bizim oy tabanımızda da böyle ayda yılda bir içenler var. Alkol kullananlar alkolünü de alıyor. Rakısını, şarabını, votkasını alıyor...
21.24 Konur Sokak’ta polis kafelerin ışıklarını açtırıp eyleme katıldığını iddia ettiği onlarca kişiyi önce dövüyor, sonra gözaltına alıyor. Konur, Karanfil sokaklarında ses bombaları patlıyor."
"İbneler burada Fatih nerede?" HaberTürk önünde LGBT arkadaşlarımızın sloganı.

2 Haziran 2013 - Pazar
Çukurova Eşcinsel İnisiyatifi
"Adana'da Mustafa Kemal'in Askerleri homofobilerini gizlemediler ve bizler Çukurova Eşcinsel İnisiyatifi olarak CHP, TGB, MHP, IP ve sivil polislerin homofobik sözlü taciz ve fiziksel saldırılarına maruz kaldık!"
Çarşı'nın kepçesi TOMA'ları kovalıyor ! #direnbesiktas
COK ACİL !!! Alsancak’ta polisten kaçamayan arkadaşlarımız şu an yere yatırılmış, kendilerine ne yapılacağını bekliyorlar... Lütfen Alsancak Swiss Hotel tarafında oturan, bunu görebilen birileri bu olayın videosunu çeksin.. Elimizde delil olsun.. Paylaşın lütfen, herkese ulaşsın !!!!"
ARKADAŞLAR BURASI TAKSİM FALAN DEĞİL... ALLAHINA KADAR ANTAKYA
Actual footage: a group of Police (10-12) brutally beating, kicking and smashing (again and again) a single protestor to death in Istanbul, Turkey. Stop #crimeagainsthumanity and #Help4Turkey
18.24 Ziya Gökalp Bulvarı’nda 3 bin kişi polisle çatışıyor. Barikatlar ateşe verilmiş durumda, kitle Gündoğdu Marşı okuyor. Polis Ankara’da binaların ve kafelerin içine gaz bombası atıyor.
RT @iyiTriloji 5 gün önce Toma'ın anlamı bilmiyorduk, Talcid mide ilacıydı, limon bir meyve, süt kalsiyum kaynağı, deniz gözlüğü ise suda takılırdı...
RT @drerolkose Ota boka laf eden sen dilin mi tutuldu @mazharalanson12 yoksa ucu oynadığın Garanti reklamına dokunur diye mi suspus oldun la dede ! @biriciksuden

3 Haziran 2013 - Pazartesi
RT @barbarosaltug Valla şu anda Faslılar falan korksun. Demokrasisini oraya götürmeye gitti majesteleri.
RT @YrGangelopoulos Polis : Dağılmanız İçin 1 Dakikanız Var.  ÇARŞI Grubu: Sizin 20 Saniyeniz Kaldı !
RT @okanbayulgen Gaz sıkmayı bırakıp aralarına girerseniz. İnsanları göreceksiniz. Annelerinizi, Babalarınızı, Kardeşlerinizi, Çocuklarınızı!
RT @YildizzTilbee atasözüdür imam o.....cemaat s......
RT @YiitK ilk resmi ölüm direnişçilerden Mehmet Ayvalıtaş olarak açıklandı. serin park ağaçlarının gölgesinde rahatça uyusun...
RT @mhulkicevizoglu "Akil adam" Tarhan Erdem, birdenbire Başbakana demokrasi dersi vermeye başladı TV'de!..
RT @KenanCamurcu Bezm-i Alem Camii, ilk kez dün gece, saltanatın mimari eseri olmaktan çıkıp Allah Rasülü'nün yaralıları tedavi ettiği gerçek mescid oldu.
RT @OsmanGokcek_ EY MİLLET, BENİM BİLDİĞİM BABAM BU TWİTTERI HAYATTA BIRAKMAZ, ER MEYDANINDAN KAÇMAZ @06melihgokcek
RT @ahmethc şunu tt yapamayacak mıyız: #direnmelih
RT @zekienesakkan Başbakan El Cezire'ye doğru habercilik yapmayı telkin etti. El Cezire şu sıralar penguen belgeseli arayışında.
RT @bayasosyalkus Vurulduk ey halkım! Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi hep birlikteyiz. Ey halkım, unutma bizi, unutma #AbdullahCömert leri.
ANKARA; POLİSİN KASK NUMARALARI SİLİNMİŞ. NEDEN İÇİŞLERİ BAKANI ?
RT @bayasosyalkus Davos'ta Ortadoğu ülkelerine show yaparken söylediklerini hatırla! Kutsal kitaplardan ayetler okuyordun: "ÖLDÜRMEYECEKSİN!" #AbdullahCömert
@06melihgokcek Başganım siz araziyken icat edilen yeni sloganları ihbar etmek istiyorum: "Everday I'm Çapuling" ve "HER YER DEYİZ ayol"
Gezi Parkı'ndan güzel görüntüler gelmeye devam ediyor:) Yoga saati! #DirenGeziParkı #OccupyGezi

4 Haziran 2013 - Salı
RT @aylin_kotil Ben bu yaz İstanbul'da sivrisinek sorunu yaşayacağımıza inanmıyorum.
RT @PerranKutman KUSURA BAKMA TAYYİP , BU TÜRKİYE PAZAR DA SATILAN BİR MAL DEĞİL. KIYMETİNİ BİLİCEKSİN..
Son Dakika: 25 ANAP'lıyı evinde zor tutuyoruz...
abi başbakan feysbuka girmiyo şu isimlerinizi normale döndürün brezilyalı topçu gibi herkesin 6 tane ismi var.
Güzel bir birliktelik... Ama isterdim ki "Çocuklar Duymasın" bir bölümünde eylemlerden bahsetsin, "light erkek olma hadi kalk gel Taksim'e" hesabı... Ne bileyim bişey bişey işte.
RT @paulocoelho Shame on us: tear gas used in Turkey against demonstrators is Made in Brasil.
Gümüşsuyu'nda polis TOMA'yla barikatın önüne gelip geri çekiliyor, ardından bir grup (provokatör) aşağıya iniyor, geri dönüp "yaralı var aşağıda" diyor ve yardıma gidenlere sopa ve plastik mermilerle saldırıyor, alabildiğini gözaltına alıyor. Lütfen dikkatli olun!

5 Haziran 2013 - Çarşamba
Bu da TOMA-HALK!.. Gündoğdu'da orantısız zeka kullanımı devam ediyor... #tomahalk
Protest Kızılkayalar Wet Burger Joint, Taksim Square, Istanbul... Dont go there, dont buy anything, just look ugly.
RT @mhulkicevizoglu Cumhuriyetin İLK SİVİL MUHTIRASI verilmiş AKP hükümetine. TARİHİ BİR OLAY.
RT @imparatoribo YARAB SENDEN BAŞKA HİÇ KİMSESİ OLMAYAN ben, SENDEN BAŞKA HERŞEYİ OLANA acırım!!!
RT @denizatam Ne Olacak Bundan Sonra? -Herkes birbirine Günaydın, Merhaba, Nasılsın diyecek! -Kimse kimsenin inancına karışmayacak. -Bir arada olabileceğiz.
RT @haykobagdat Şu an Türkiye’nin en güvenli yeri Taksim Meydanı. Polis yok.
RT @YildizzTilbee Allah darda zorda yatakta hapiste sokakta sıkıntıda olan her kim varsa herkesin yardımcısı olsun bu mübarek gecede İnşallah.
Çapulcular vs Ayrancılar
RT @ihsaneliacik Kalleş olmasında sarhoş olsun, anlaşırız.
Teşekkürler Bakırköy... Çakma Maraş dondurmanla yok olup gideceksin Mado. Fcuk you.
RT @Emniyet_Sen İstanbul Emniyet Müdürlüğü kriz masası oluşturdu ve önemli bir karar aldı; Hiç bir şey yapmamak.
RT @silandicle Gezipark'a bir 'kurban' daha. Adana'da Geziparkı protestoları sırasında üstgeçitten düşen Başkomiser Mustafa Sarı hayatını kaybetti.
RT @ihsaneliacik Miraç konuşmasında çapulcunun tarifini yaptım. "Asıl çapulcu makam odalarında oturur" Çete de şu: "Asıl çete belediye salonlarındadır.”

Demokrasi ile... Aşk ile...