6 Ağustos 2013 Salı

ÖLÜM DEDİĞİN ÇEKETİNİ ALIP ÇIKMAKTIR

biber-gazıyla-öldürülen-genç-650 × 366Ölüm dediğin sırf ölmek değildir güzel kardeşim. Hayatın suratına kapıyı çarpmak, ceketini alıp çıkmaktır.

Sanki hiç yaşamamış gibi unutulmak, yaşamışsan da geride az iz bırakmaktır. Nüfus kütüğün mesela; sayfalarda öylece eskimektir. Çekilen fotokopidir.

Sonra senin soyadını taşıyan çocukların, filancaoğullarıdır. Ya da dedengiller zaten senin yerine Rüya, Hayat, Umut, Devrim, Bulut gibi süslü ve renkli soyadları seçmiştir. Tamam, kötü olanları da vardır ama artık o kadarını boş vermektir.

Bir de mezarında bayramda seyranda ziyaretleri kabul etmek, çiçeklere sevinmektir. Ta ki üstüne başkası gömülene kadar. Sonra onun ziyaretçileri, akrabaları ve yeni bir beden gelmesidir.

Ölüm dediğin başkasının çiçeklerine sevinen yüzlerce unutulmuş başkalarıdır.

Nasıl bir hayat sürdüğümüzü saymazsak tek fark, ölümün kendi zamanlamasıdır. Belki bir miktar doğumu kontrol ettiğimizi düşünüyorum ama ölümü asla.

Sen şimdi öldün güzel kardeşim. Gittin. Bittin. Unutuldun. Eyvallah.

Ama maalesef bazılarınız, parası olan bazılarınız ya da bazılarınızın akrabaları bu ölüme bir türlü ‘Eyvallah’ çekemez. Dilleri ve gözleri kördür....

Çünkü parayla insanlığa armağan edecek hiç bir şeyiniz yoktur. Ölümsüz bir tablo, bir kitap, opera yoktur, keşif hiç yoktur. Böyle olunca hayatın basit dengesini anlamak yerine gerçeklere karşı, ölümsüzlük adına asılırsınız küreklere.

‘Ölmüş birini nasıl ölümsüz yapmaya çalışırsınız?’

Hemen anlatayım kardeşim...

Mesela adınıza üniversite açarsınız. Madem amaç eğitim ve burs vermek, ulvi değerlere hizmet, kurduğunuz üniversiteye soyadınızı bir güzel verirsiniz. Sonra üniversiten, gelirleriyle kendini döndürmeye başladığı noktadan itibaren bir nebze gönlünüz rahatlar. Soyadınızı da bastığın her diplomayla sağa sola asarsınız.

Mesela adınıza kütüphane yaparsınız. Sanki dünyanın en önemli el yazmaları, tarih kitapları sizdeymiş gibi alırsınız bir bina, raflara dizersiniz 10.000-20.000 sıradan kitap, al sana kütüphane. Ömründe kütüphaneye gitmemiş insanlarla dolu bir toplumda çok önemli oluverirsiniz. Haklısınız, bunun için bir yatırım gerektiriyor ama sonuçta ölümsüz olacak sizsiniz.

Mesela adınıza bir hastane de açabilirsiniz. Her şeyin başı sağlık değil mi? Eğer para kazanıyorsanız bunun için şifa dağıtan, bolca dua alan hem de ölümsüzlüğe koşan sizsiniz.

Camileri de atlamamak lazım. Alt kat dükkanlar, üst kat sıkı fıkı saflar. Gelsin paralar.

Halbuki hepiniz ölümün huzurunda birer zavallısınız...

Hangi yolu denerseniz deneyin gene de ölümsüzlüğü elde edemeyeceksiniz. Çünkü ipin ucu dönüp dolaşıp hep cebinizdeki balyalara düğümlenecek. Ve o kağıt parçaları, kaç çuval olursa olsun, iki dudak arasından süzülen basit bir ‘Eyvallah’ kadar huzur verici olamayacak.

Bense çoktan hayatın oluruyla helalleşenlerdenim.

Yaptığım iyilikler, kırdığım kalplerle beraber aynı dakika içinde unutulup gitsin istiyorum. Arkamdan bir kişi bile gülmesin ya da ağlamasın. Elimden gelse, hiç yaşamamış olmak adına nüfus kayıtlarımı sildireceğim. Son olarak da küllerimi Dicle’ye, Mezopotamya'nın koynuna serpin. Kendi yatağında başkasıyla yatamayan, onun bunun kemikleri arasında hiç uyuyamaz.

4 Ağustos 2013 Pazar

SENİ LANETLİYORUM ŞAFAK SEZER!

Ne haltlar karıştırdığını anlamakta zorlanıyorum kardeşim ama bu son günlerde yaşananlar, senin Başbakanın daveti üzerine çok önemli bir iftara katılman, sonra el öpmen ya da öpmemen, özür dilemen, dilememen, twitter’da sana karşı yürütülen faiz lobisi destekli karalama kampanyaları, senin bunlara verdiğin cevaplar, çektiğin resimler falan ve en son Beyaz TV’de, hem de canlı yayında, Ferda Yıldırım’ın sorularına verdiğin samimi cevaplar, delirttin beni be kardeşim. Yeter!

Düşsene sen bu ülkenin yakasından. Harbi bak...

Ya da ne bileyim belki Sincan’da yaşarsın. Melih Başgan’la bolca goy goy, tavla oynarsınız. Fışkiyeli filmler çekersin. Çünkü sen busun be abi!

AKP iktidarı boyunca, son 11 yılda bırak Türkiye’yi sırf Sincan’da kaç kadın öldürüldü, fuhuş batağına sürüklendi, dövüldü, satıldı, atıldı, kesildi, gömüldü biliyor musun? Ya reşit olmayan kaç kız çocuğu zorla, rızası dışında kendisinden yaşça büyük, sübyancı insanlarla evlendirildi, daha 16 yaşına bile girmeden ellerine bebelerini aldılar? Yetmedi, kaç işçi asgari ücretle köle gibi çalıştırılırken iş kazalarına kurban gitti ve çocukları yetim kaldı, bir tazminat bile kazanamadılar ve perişanlar, hiç duydun mu? Son 11 yılda Sincan’ın nüfusu arttı mı azaldı mı? Bir cevap versene. Sincan, göç mü veriyor? Peki kaç iş yeri iflas etti ve sence neden? Kaç kişi cinayete kurban gitti, katillerin kaçı adalete teslim edildi ya faili meçhuller?

Sana Sincan’ın gerçekleriyle ilgili daha onlarca soru sorabilirim ama hiç birinin cevabını bilmediğine eminim. Çünkü bu tür konular zaten senin umurunda bile değil. Eğer umurunda olsaydı filmlerine yansıtır, senaryolarında yer verir, bize gerçek insanlarımızı seyrettirirdin. Sense kendi kültürünle, insanlarının şiveleriyle, denyoluklarıyla, abazalıklarıyla dalga geçerek ve buna sözde komedyenlik diyerek para kazanan toplumun kötü bir örneğisin be kardeşim.

Bak, darılmaca yok...

O yüzden bir tiyatrocuya, hem de gerçekten sanat yapan birine, tanımadan, etmeden, sırf konuşuyor olmak için ‘Dünyanın en korkak adamı’ diyemezsin. Sonra sana çıkıp, ‘Alabora’yla hangi ortama girdin de ne korkaklığını gördün?’, diye sorarlar. İşte böyle apışıp kalırsın. Çünkü boş konuşuyorsun.

Senin dünyadan haberin yok be Şafak...

Çünkü Mehmet Ali Alabora bu ülkede 40 yıl sonra bile el üstünde tutulacakken kimse seni hatırlamayacak. Yaptığın saçma sapan vampirli filmler ve basit karakterler seninle birlikte yok olacaklar. Sen çocukluğunda İnek Şaban’a özenerek büyümüş olabilirsin ama unutma, Türkiye artık o Türkiye değil.

Belki yeni filminde Ak Gençlik göstermelik de olsa bilet alıp sana biraz gişe kazandıracak ama bu toplum artık sana gülmeyecek. Çünkü seni lanetliyorum. Hani gazetelerde ara sıra haberler çıkar ya ‘Bir zamanlar Yeşilçam’ın kötü adamı, şu kadar filmde oynadı, şimdi sürünüyor’ işte öyle göreceğim seni. Alkolün pençesinde, yalnız, beş parasız.
 
Türkiye’nin 50%’si adına
 
Kardeşin Can Çavuşoğlu

Az daha unutuyordum; hani iktidar yandaşlığı yapayım derken oran buran oynuyor ya, sakın ola milliyetçileri bu konuya alet edeyim deme, onlar kendi insanıyla, kültürüyle ve şivesiyle dalga geçenlerden hoşlanmazlar.

26 Temmuz 2013 Cuma

SAMSUNG GALAXY S 4 NİHAYET RAFLARDA YERİNİ ALDI

Samsun Galaxy S 4’de hemen göze çarpan ilk yenilik kendisinden bir önceki S 3 versiyonuyla aynı ölçüleri taşımasına rağmen (136.6x69.8x7.9 mm.) daha büyük bir dokunmatik ekrana sahip olması; ‘5 inç’ Super AMELOD HD (1920x1080) 441 ppi.

Bu ekran üzerinde aynı bir bilgisayarda olduğu gibi 2 ayrı ekranı yan yana kullanabiliyorsunuz. Bundan 4 sene önce benzer çözünürlükte bir televizyonun 1.500$’a satıldığı düşünüldüğünde Samsung teknolojisinin geldiği nokta adeta göz kamaştırıyor.

S 4’ün rakipleri olarak öne çıkan telefonlar; Sony Xperia Z (5 inç ekran genişliği, 1080p çözünürlük, 13 megapiksel kamera, dört çekirdekli Snapdragon S4 Pro işlemci), HTC One (4.7 inç ekran genişliği, 1080p çözünürlük, 1.7 GHz dört çekirdekli Snapdragon 600 işlemci) ve LG Optimus G (5.5 inç ekran genişliği, 1080p çözünürlük, dört çekirdekli Snapdragon 600 işlemci, 13 megapiksel kamera). En büyük farklar ise işlemci (hız) ve bu telefonların hiç birinde Super AMELOD HD özelliği olmaması.

S 4’ün kasasının altında bulunan 1.9 GHz Quad-Core işlemciyi (farklı ülkelerde satışa sunulan 1.6 GHz Octa-Core) hayal ettiğinizde hız adına gelinen son noktayı görebilirsiniz. Özellikle telefonda oyun oynamayı sevenler için büyük ekran, yüksek çözünürlük ve hız bileşenleri bir arada gelince S 4 pazarda hemen kendini hissettirecek gibi gözüküyor.

Sadece 130 gr. ağırlığa sahip S 4’ün diğer Samsung ürünlerinde olduğu gibi iPhone’a karşı en büyük avantajlarından biri sökülebilir bataryası. Böylece kullanıcılar isterlerse yedek batarya taşıyarak gün içinde pil ömrü konusunda yaşayabilecekleri aksaklıkları gidermiş oluyorlar. Biliyorsunuz iPhone’larda batarya kasaya monte edilmiş olarak sunuluyor.

Samsung Galaxy S 4, Android son sürüm 4.2.2 (Jelly Bean), 16/32/64 GB hafıza ve 2GB RAM ile geliyor. Sahip olduğu ekstra hafıza kart girişi (MicroSD) sayesinde kapasitesini istediğiniz kadar arttırabiliyorsunuz. En büyük rakibi iPhone’da MicroSD girişi olmaması kullanıcılar açısından çok büyük bir zorlama.

Kameraya gelince S 4'ün 13 Mega piksel arka ve 2 Mega piksel ön kameraları sadece piksel olarak kulvar atlamanın yanı sıra HD video kaydı, iki kamera aynı anda çekim (Dual Shot), Drama Shot, sesle çekim, 360 Photo, en mükemmel, gece ve panorama çekim gibi daha bir çok özelliği bünyesinde barındırıyor. Hoparlör ayarlarından ‘surround sound’ seçerek müzik deneyiminizi ayrıca farklılaştırabilirsiniz.

Samsung firması, S 3’de de kullandığı IR Blaster özelliği ile (kızıl ötesi) televizyonu, uydu bağlantı kutusunu, DVD oynatıcısını ve modeline göre klimaları bile uzaktan kontrol edebilirsiniz. Bunun yanı sıra ivme ve mesafe ölçme, manyetik pusula ile yön bulma, barometre, sıcaklık ve nem ölçme gibi özellikleri de var.

Son olarak, Samsung her zaman yaptığı gibi aynı versiyondan bir farklı türev daha üreterek Galaxy S 4 ‘Active’ ile suya dayanıklı akıllı telefon pazarında yeni bir çığır açacağa benziyor. İki model arasında işlev ve kapasite açısında pek fark bulunmamakla birlikte Super AMELOD ekran yerine ‘Active’ modelinde daha dayanıklı ama çözünürlüğü düşük TFT LCD kullanılmış. Bu ekranı aynı zamanda eldivenle kullanılabiliyor, böylece yağmurda ve kar altında da istenilen işlevselliği sağlamış oluyorsunuz. S 4 Active’in ölçüleri güçlü kasasına karşın biraz daha büyük ve ağır (139.7x71.3x9.1 mm. ve 153 gr.). Kamerayı koruyan ara yüz sebebiyle fotoğraflarda bir miktar düşük kalite elde edilse de akıllı telefon hayranlarının favorisi olmaya şimdiden aday.

15 Temmuz 2013 Pazartesi

DİKKAT! DOLAR 2.80 YTL OLACAK...

2013 yılına dolar üzerine ufak bir kehanette bulunarak girmiştim. Hafızaları hemen tazeleyelim:

Obama’nın ikinci başkanlık dönemi, bireysel vergilerde yeni düzenlemeler ve öngörülen artışlarla tekrar gündeme taşındı. Bu uygulama aslında nüfusun yüzde üçünü, yani gelir seviyesi yıllık 1 milyon doların üzerinde olan bireyleri kapsamakta. Hükümetin vergi toplama ayı Ocak olduğu için elde edilen gelirle cari açık 1 günde yarıya inecek (Açık Uçurumu - Deficit Cliff). Amerika, özellikle Ocak ayında ani ama geçici bir ekonomik durağanlığa giriyor. Bir ülkenin para birimi aynı zamanda dünyanın para birimi olarak da değerlendiriliyorsa, bunun Türkiye’ye etkilerini göz ardı edemezsiniz. Amerikan ekonomisindeki bu ani daralma, dünya piyasasında dolara olan talebi aynı hızda arttıracak.”

“Beklentiler ise 1 $’ın yeni değerinin 1.7$’a kadar yükselecek olması (diğer bir tabirle dolar 70% değer kazanacak). Ocak ayının ilk haftasında TL karşısında doların yeni değeri sizi şaşırtmasın. Mümkünse yatırımlarınızı, alacaklarınızı ve borçlarınızı şimdiden buna göre yapılandırın. Amerikan ekonomisindeki daralmanın ise ancak 2013’ün üçüncü çeyreğinden sonra bir toparlanma trendine girmesi bekleniyor.”

“Bir son dakika gelişmesi; doların gidişatından aslında bir komplo teorisi de üretilebilirim. ODTÜ olayları neticesinde siyaset sahnesi kızışmış durumda, sanki diyorum bu ya da benzeri ani bir olayla geleceği önceden belli olan devalüasyonu hem göğüsleyip hem de günahı solculara atmak söz konusu olabilir mi? AKP tabii ki kredi kaybedecektir ama sonrasında bir Suriye hareketiyle bunu kolayca geri toparlayabilir.”

“Demedi demeyin…” diyerek bitirmiştim.

Bu yazı kaleme alındığında dolar 1.75TL seviyelerinde seyrediyordu, bugün ise 2.00 TL’yi (aslında Şubat’ta bulması gereken değerini) azimle zorlamakta. Doların 2013’te 70% değer kazanacağı göz önüne alındığında yıl sonuna doğru gerçek değerinin 2.90 TL civarında olmasını beklemek hiç de şaşırtıcı olmaz. TC Merkez Bankasının dolar rezervlerinde sahip olduğu güçlü pozisyon düşünüldüğünde ise beklentilerimiz açısından daha iyimser bir 2.80 TL rakamını çıkarabiliriz. AKP hükümeti dolar rezerviyle devalüasyona direnmeye devam ede dursun arkadan gelen petrol bindirmesiyle işte asıl film orada kopacak gibi gözüküyor.

TC Merkez Bankası 2013 Aylık Dolar Rezervi Değişimi
  • Ocak 2013           10.355.100.000$
  • Şubat 2013          10.443.700.000$
  • Mart 2013            10.565.000.000$
  • Nisan 2013          11.327.000.000$
  • Mayıs 2013          10.877.300.000$
  • Haziran 2013       10.566.700.000$
2013 Aylık Ham Petrol Verileri (Varil)
  • Ocak 2013            97.49$
  • Şubat 2013           92.05$
  • Mart 2013             97.23$
  • Nisan 2013           93.46$
  • Mayıs 2013          91.46$
  • Haziran 2013       96.40$
  • Temmuz 2013    103.48$
Biraz da ham petrolün durdurulamaz yükselişinin altını çizdikten sonra dolardaki -kimilerine göre- ani ve beklenmedik yükselişi Gezi Parkı Direnişine mal etmeye çalışan sözde ekonomistlere, köşe yazarlarına, AKP danışmanlarına nispet kendi ekonomi gerçeklerimi bu yazı vasıtasıyla sokaktaki normal vatandaşla paylaşmak istedim.

AKP hükümeti, TL’deki değer kaybını Türkiye’nin her tarafında, seçimler yaklaştıkça daha da şiddetlenerek artacak protestoları bahane göstererek topluma yavaş yavaş giydirmeyi planlıyor. ABD Merkez Bankası faiz oranlarındaki beklenen değişim de aslında bir bahaneydi. Petroldeki artışı da Mısır’daki askeri müdahaleye ve iç karışıklıklara bağladılar mı işlem tamamdır.

Dolardaki çıkış, dış ticaretle alakalı bir yön çizerken (ihracat/ithalat yapan firmalar, ürünler ve ham madde) petroldeki artış ise ekonomiyi daha kısa bir zaman diliminde etkiler. Ürün ve hizmetlerin tüketiciye ulaşması esnasında binek araçlar, kara yolu, kargo başta olmak üzere pek çok lojistik parametreyi yeniden fiyatlandırarak –zamlandırarak- ürünün maliyetine direk bir etki söz konusudur (taksimetreyi ve toplu taşıma ücretlerini saymıyorum). Ek maliyetlerle artan ürün ve hizmet fiyatları ise halka zam olarak yansır. Ayrıca 4 ay sonra bol keseden seçim kampanyalarının ve mali savurganlığın ülke ekonomisine getireceği ekstra yükü de göz ardı etmemek gerekir.

Bu noktada iş dünyasının yapması gerekenler ise;
  1. Kredileri, eğer dolar bazında ise mümkün olduğunca, belki bir miktar daha fazla faiz ödeyerek TL’ye çevirmek. Borçları revize ederek seçim sonrasına, yani 2014’e ötelemeye çalışmak.
  2. Alacakları (çek, senet vs.) en kısa sürede belki daha düşük rakamlara tahsil etmek. Olası nakit akışını ise dolara kanalize etmek.
  3. Ürün stoklarını eritmek pahasına mümkün olduğunca hızla ABD ve Avrupa ülkelerine satmaya çalışarak dolar ve avro girişi sağlamak.
  4. ABD ve Avrupa firmalarıyla geleceğe yönelik yeni projeler geliştirmek, ortaklıklar kurmak. Bireysel yatırım projelerini ise en az bir yıllığına askıya almak.
  5. Şirket bazında dinamik ve kendini güncelleyen bir küçülme stratejisi belirlemek. Tasarruf sağlanabilecek her gider kaleminde (elektrik, ulaşım, kira, yeni ürün lansmanı, reklam ve PR çalışmaları, istihdam vs.) biraz daha tutucu tavır sergilemek.
  6. Ekonomik çakılma için şimdiden hazırlıkları tamamlamak ve kemerleri sıkı sıkıya bağlamak.
Doların kara bulutları AKP hükümeti ve ülke ekonomisi üzerinde dolaşmaya çoktan başladı. Arada yağmurlar atıştırıyor. 2013’ün ikinci yarısında fırtınayla karışık sağanak dolar yağışı neticesinde sel baskınları, iflaslar, işten çıkarmalar ve zam üzerine zam görülebilir.

8 Temmuz 2013 Pazartesi

SİLİVRİ CEZAEVİNE MEKTUBUM VAR

muhlis01Sevgili Muhlis,

Şaşırdın değil mi?

Aklıma ‘peçeteye mektup yazma’ fikri nasıl geldi dersen, hemen anlatayım. Çin’de bir gün parkta yere oturmuş yaşlı bir adam gördüm. Önünde bir çanak içerisinde su ve elindeki resim fırçasını suya batırıp yere bir şeyler yazıyor ama daha ikinci satıra geçmeden betona suyla yazdığı karakterler buharlaşıp kayboluyordu. Hayatımda ilk defa böyle bir şey görmüş, haliyle çok şaşırmıştım. Adamı ilgiyle bir süre öylece izlediğimi hatırlıyorum, ikinci satırı yazmaya başlarken birinci satır kendiliğinden kayboluyor, böylece ikinci satır sanki birinci satırın yerini alıyordu.

Oradakilere sorduğumda adamın ünlü bir halk şairi olduğunu, aşk şiirleri yazdığını ve sadece o anda orada duran canlı şahitlerin yazdıklarını okuyabileceğini öğrendim. Bu dizeler yaşlı adamın kendi şiirlerine ait olduğu için başka yerde yazılı kopyaları da bulunmuyormuş. Yani; şiirin orijinal hali, mükemmel sözler ve yıllarca tatlanmış aşk hikayeleri havaya oracıkta karışıp kayboluyordu.
Sanatın güzelliğini, şairin ve izleyenlerin gittiği o enfes kafaları bir düşünsene...

Hani bir önceki mektubunda bana bazı şiirler yazmıştın ya, aklıma bir an için Çin’deki yaşlı adam geldi. Ve kendi kendime dedim ki ‘ben de Muhlis’e çok farklı bir mektup yazacağım.’ Ve bu peçete fikri çıkıverdi.

Neden dersen; mektubumu öyle narin ve ince bir kağıda yazıyorum ki her an yırtılabilir. Becerdim ve postaladım diyelim, yolculuk esnasında kaybolabilir. Kaybolmadı ve Silivri’ye ulaştı diyelim, mektubu kontrol amaçlı senden önce okuyan infaz koruma memurunun ellerinde parçalanabilir. Herhalde şimdi kendisi de bu satırlarımı okurken gülümsüyordur. Ya da ne bileyim, benden önce başkaları da peçeteye mektup yazmayı denemiştir. Pek orijinal bir fikir olmayabilir ama en azından anlamlı be dostum.

Starbucks Peçetesi 2. Sayfa

Devam edelim...

Bir de tabi öyle boş bir peçete değil bu! Starbucks birader. Yani Amerika. Çaktın mı?
Her sabah dükkana geldiğimde bir bardak alıyorum, 1.97$ yani yaklaşık 4YTL aması var. İçtikten sonra bardağını saklar fişinle geri götürürsen ikincisi bedava. Böylece kahve 2YTL’ye geliyor. Ben de ikinci kahvemi akşamüzeri 5 gibi içiyorum.

Sizin orada çay, kahve kaç para? Yoksa kantinden 3’i bir arada alıp su ısıtıcısında mı hallediyorsunuz? Çiçek büyütmeye izin var mı? El işi, resim türü kurslar oluyor mu? Biraz bunları anlatsana...

Bir tam günün nasıl geçiyor? Sabah sayım kaçta? Kahvaltı nasıl? Öğle/akşam yemekleri karavana mı? Bulaşıklar, ya çamaşırlar? Askerliğe benzeyen yönleri neler? Önce bir kafamda hayal etmek istiyorum. Her şeyi ama her şeyi anlat bana. Samimi olduğun arkadaşlarından bahset mesela. Karakterleri nasıl? Nelere sevinip nelere kızıyorlar? Hayat hikayeleri çok mu farklı?

Sonra mesela okey, iskambil falan oynuyor musunuz? Televizyon olayı? Ya radyo ve gazete? Kitap okuduğunu mektubundan biliyorum. Kütüphane nasıl? Benim kitabım orada yoktur, sana yollasam izin verirler mi? Hem okuduktan sonra sen de kütüphaneye hediye edersin. Bir öğrenip haber verir misin? Belki bu sayede hayranlarım artar :-)
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Seni çok özledim be Muhlis, hem de çok!..
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Sessizlik
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Sensizlik
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Starbucks Peçetesi 3. Sayfa

Fazla duygusala bağlamamak lazım. Çünkü ben burada sana üzülürken eminim sen orada kat be kat üzüleceksin. Ne senin, ne de benim işimize gelmez bu.

Konuyu değiştiriyorum...

Türkiye’de son bir aydır kötü şeyler oluyor. Haberin vardır. Millet isyanda, sokaklarda, millet tek yürek. Protestolar, polisin müdahaleleri, ölenler, tek gözü kalanlar, yaralananlar ve tutuklananlar. Bir cadı avıdır gidiyor. Ülkenin gidişatı hiç iyi değil. Sonra bir de ‘barış süreci’ var, güya PKK çekiliyormuş. Şırnak’ta kimlik kontrolü yapıyorlar, şantiyeleri basıyorlar, insanları kaçırıyorlar. Hepsi yalan, dolan yani. Daha da kötüleşmesinden korkuyorum.

Diğer yandan burada, Amerika’da rahatım yerinde. Bazen de böyle düşündüğüm için kendime kızıyor, doğrusunu söylemek gerekirse utanıyorum. Sonra diğer yanım diyor ki; ‘koy gitsin, tam zamanında kapağı attın, rahat bir tarafına mı battı?’

Rahat bir tarafıma mı battı Muhlis?
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Ayrılık zamanı geldi. Mektubum oldu ya acayipliğinden ve narinliğinden eline ulaşmadı, yolda buharlaştı, belki yırtıldı, başkalarının elinde paralandı, buruşturulup bir kenara atıldı, ben de ünlü bir halk şairi değilim zaten. Ama en azından köşe yazılarımın yayınlandığı haber portalına kopyasını aynen koyacağım. Sen özgür kalınca okursun diye...

Kendine çok dikkat et, oldu mu? Terli terli soğuk sular içmiyoruz. Kafayı da üşütmüyoruz.

Gözlerinden hasretle öperim.

Sevgi, barış, kardeşlik, dürüstlük, adalet ve insan gibi yaşamak adına.

Hızır eli ile...

28 Haziran 2013 - Florida, U.S.A

Hikayenin başı için: Silivri Cezaevinden Metrosfer yazırına mektup var!

28 Haziran 2013 Cuma

GEZİ PARKI DİRENİŞİNDE VERİLEMEYEN MESAJ

penguen01Başbakanımız ‘mesaj alınmıştır’ buyurdular...

Tam bir siyasetçi jargonu, bir Kasımpaşalı ağzıyla.

Sonrasında çıkıp kimse de alınan bu mesajın ne olduğunu sorma zahmetinde bulunmadı, bulunamadı. Bu durumda da karşımıza çok seçenekli bir politika sorusu çıkıverdi.

Sizce Başbakan hangi mesajı aldı?
  • Gezi Parkı yıkılmayacak ve yerine de AVM, Topçu Kışlası vs. yapılmayacak.
  • Gösterilerde bundan sonra orantısız güç, biber gazı ve plastik mermi kullanılmayacak.
  • Farkında olmadan elimdeki güçle diktatörlüğe doğru gidiyorum, hatta öyle.
  • Delirmek üzereyim. Bir Başbakan olarak daha sakin olmam lazım.
  • Bana oy vermeyen seçmenler için bunca yıl neler yaptığımı tekrar sorgulamalıyım.
  • Galiba benim özgürlük, gelişmişlik tanımımla toplumun tanımı birbirinden çok farklı.
  • Türkiye’yi 20 sene sonra yönetecek bu gençlerle iletişim kurmakta sorunlar yaşıyorum.
  • Dünya değişti, Türkiye değişti, ben ve partim yerimizde sayıyoruz, kısaca tren ilerlemiyor.
  • Hepsi.
  • Bir kısmı. (Tahmin ettiğiniz seçenekleri işaretleyiniz)
  • Hiçbiri.
Benim yanıtım ‘Hiçbiri’.

Çünkü çıkıp bir kere bile 4 kişinin öldürülmesinden, onlarca kişinin gözlerini kaybetmesinden (düşünsenize; bu kişiler ileride diğer gözlerini de kaybederlerse tamamıyla kör olacaklar), binlerce yaralıdan ve bu hale düşmelerine yol açan orantısız güçten, vahşilik ve gaddarlıktan bahsetmedi. ‘Ey halkım, içim kan ağlıyor’ diyemedi. Onun yerine faiz lobisini suçladı, tartaklanan türbanlılarla duygu sömürüsü yaptı, camide içmişler diyerek bir kez daha dini siyasete alet etti. Şakşakçıları da hemen arkasından piyasanın ve devletin ne kadar zarara uğradığından dem vurdular.

Çünkü direnişle dalga geçti... Nasıl mı yaptı bunu? Necati Şaşmaz ve Hülya Avşar’la fikir teatisinde bulunarak direnişin yüzüne zekice bir tokat attı. Böylece yaşananları ve ileride yaşanması muhtemel eylemleri kale bile almadığının altını fosforlu kalemle çizdi. Toplum ise karşılığında Necati Şaşmaz’ı ve Avşar kızını yerin dibine sokmayı tercih etti. Belki yenilen tokadın acısını böyle çıkarmaya çalıştılar.

Çünkü ikinci nesil akillerle yaptığı görüşmede de bastı kalayı, geçti... Temsilcilere bağırdı, üstlerine yürüdü, tehditler savurdu ve toplantıyı terk eyledi. Asabi, kibirli, korkusuz ve güçlü Başbakanı oynamaya devam etti. Toplum önünde yerleşmiş olan imajını 11 sene sonra kimseye yediremezdi.

Çünkü direnişe karşı gövde gösterisi niteliğinde iki miting düzenledi. Evlerinde zor tuttuğuna inandığı o insanlar karşısında doğrularını savunmak durumunda kaldı. En iyi bildiği din-siyaset-mazlum üçgeninde konuştukça konuştu. Çünkü onca yapılan hakarete, karikatüre, alaya alınmaya, anti-slogana karşı sinirleri iyice gerilmiş, her şeyden önemlisi enerjisi tükenmişti. Sarsılan siyasi duruşunu, çatırdayan inşaatını yeniden güçlendirmeli, kendini bir kez daha iyi hissetmeliydi.

Gelinen noktada direnişin en büyük başarısızlığı, bir veya birkaç yeni lider çıkaramamış olmasında yatıyor. Size hak veriyorum, bu direniş daha ilk günden bağımsızdı, özgürlük için apolitik bir haykırıştı.

Ama her kitlesel eylemde olduğu gibi kalabalıkları yönlendirecek, peşinden sürükleyecek ve kolayca organize edecek karizmatik bir liderin varlığı eylemin sürekliliği ve kalıcılığı için önemlidir. İstanbul’u Ankara’ya bağlayan, İzmir’i Adana ile koordine eden bir ekip, bir oluşum ve liderinden bahsediyorum.

Taksim Dayanışması bu noktada maalesef yetersiz kaldı. Aradaki boşluğu yazarlar, sanatçılar doldurmaya çalıştı. Çarşı bir ucundan, RedHack diğer ucundan tuttu. O parti girdi, bu parti çıktı. Bunların hepsi zaten toplumca tanınmış kişilerdi. Benim tarif etmek istediğim lider tipi ise daha önce hiç adı, sanı duyulmamış, genç, apolitik, karizmatik, yepyeni bir isim olmalıydı. Bu direnişle Türkiye yeni liderlerini tanımalıydı. Geleceğin liderleri... Ama olmadı.

Başbakan da bu kimsesizliği, lidersizliği ve organizasyon eksikliğini, özetle direnişin aşil tendonunu çok iyi gördü. Önce olayları zamana yaydı, bu amaçla ülke dışına gitti (1. hafta), sonra diğer devlet büyükleri yavaş yavaş söylemleriyle devreye girmeye başladılar (2. hafta), başta öfke dolu haykırış ve isyan yerini zamanla eğlencelere, sergilere, piyano resitallerine, pikniklere bıraktı (3. hafta).

Ve son darbe geldi (4.hafta).

Taksim Gezi Parkı Direnişi 11 yıllık AKP hegemonyasına karşı başkaldırı, bir milattır. Bundan sonra da yapılacak gösteriler ve yeni direnişlerle AKP hükümeti, sürekli imaj ve oy  kaybetmeye devam edecektir. Çünkü artık cin lambadan çıkmış, özgür kalan cin, halkı çarpmıştır. Önemli olan ise bu süreçte Türkiye’nin genç ve yeni liderleriyle tanışmasıdır.

Unutmayın, Şimal Yıldızı karanlık ve puslu havalarda tek başına parlamayı sever.

20 Haziran 2013 Perşembe

AMERİKA'DAN BİR #DirenGeziParkı GÜNCESİ


Halbuki Mayıs ayı ne güzel de geçiyordu. Florida, hafiften baharın son esintilerinde, yaz sıcaklarına hazırlanan ben ise dükkanıma uygun bir klima bulmanın derdinde. Ta ki yeni bir Amerika sabahına Türkiye’den gelen direniş haberleriyle gözlerimi açana kadar. Zaman farkı 8 saat olduğundan önce olanları kavramakta biraz zorlanmıştım. Facebook’umda, Twitter hesabımda o kadar çok ileti vardı ki, panik halinde internette gazeteleri taradığımı hatırlıyorum. Hayat normal seyrinde görünmesine rağmen sosyal medya adeta yıkılıyordu.

Yakılan çadırlar, Gezi Parkı, TOMA’lar, gaz bombaları, direniş, direniş ve direniş...

Ben ise uzakta, endişeli, korkmuş.

Bu hükümet vatandaşını aynı benim gibi korkutmayı ve sindirmeyi bilmişti işte. “Oğlum” dedim kendi kendime; “ifade özgürlüğünü doyasıya yaşadığın bir ülkedesin, korkma artık.”

Destek vermeliydim o insanlara, anlatmalıydım olanları ama nasıl? Bir anda internete sarıldım... Böylece sosyal medyanın elimden geldiğince bir parçası olmaya çalışacaktım. Aşağıdaki günce, tarihe not düşmek adına benim gün be gün paylaştığım, yaymaya çalıştığım bazı destek iletilerinden derlenmiştir.

31 Mayıs 2013 - Cuma
Arkadaşlar polis sizi gözaltına almak isterse direniş göstermeyin. Bu sert müdahalelere maruz kalmanızdan başka bir işe yaramaz. Size avukat ataması yapılana kadar kesinlikle konuşmayın. Avukatınız yanınıza gelmeden ifade vermeyi kesinlikle reddedin ve hiçbir belgeye imza atmayın. Sizi kameralı nezarethaneye aldıklarına emin olun. Hiç bir gerekçe ile (nezarethanenin dolu olması vb.) başka bir yerde tutulmayı kabul etmeyin. Özellikle avukat görüşme odalarında ses ve görüntü kaydı yoktur ve çok yoğun şiddete maruz kalınabilir. Lütfen dikkatli olun ve bu gönderiyi paylaşın ki arkadaşlarınız da bilgilensin.
RT @cubbelihoca10 "Kıyamete birgün kaldığını bilseniz bile ağaç dikin." Hz. Muhammed SAV"
RT @polissendikasi ARTIK YETER!! Polisi halkla karşı karşıya getiren siyasilerin, siyasilere yalakalık yapan polis idarecilerinin oyuncağı olmak istemiyoruz.
RT @rihanna Turkey, we're praying for all of you #Pray4Turkey
Demek ki memlekette Türk, Kürt, Ermeni, Yahudi, BJK, FB, GS, Laz, Çerkez, Gay, Lezbiyen ayrımı ve sorunu yokmuş. Halk ve AKP sorunu varmış.
RT @sinan_ogan Ey Tayyep! Sen koca koca generalleri gece yarısı topla, medyaya diz çöktür sonra gel "Birkaç" ağaç karşısında diz çök #direngeziparki
RT @Selenge_ Topbaş: "AVM değil, kaldırım çalışması". Bu da eylem değil zaten. Arkadaşlarla Taksim'de buluşalım dedik.
İSTANBUL ANADOLU YAKASININDAN TÜM HALK TAKSİME İLERLİYOR TÜRKİYE'DE SABAH SAAT 5.30 !!! İŞTE BU !!!

1 Haziran 2013 - Cumartesi
Kızılay işgal. İşlem tamam.
Okan Bayülgen: Canlı yayın yapmaya çalışırken yanımdaki marjinal ve terörist kadınları görüyor musunuz @okanbayulgen
RT @figen_ivdil ülkücüler namaz kılıyor, devrimciler bir şey olmasın diye siper oluyor... Bu ancak Çanakkale Ruhudur....
RT @YildizzTilbee bu kadar insanı açığı kapalısı sağı solu vs. vb. bir araya getiren ağacın bundan haberi var mıdır?
RT @polisdeinsan İhaleyi İstanbul Valiliği ve çapkın müdür aldı. fatura gariban ve sahipsiz polise kesilecek. suçlu yine polis memuru.
An itibariyle LGBT örgütleri Taksim’de.
RT @metinfeyzioglu Türkiye Barolar Birliği olarak orantısız ve haksız güç kullanımına yönelik Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmuştur.
ADAMSIN BEYAZIT !.. Dün programını iptal edip Taksim’e giden Beyazıt Öztürk’ü CANI GÖNÜLDEN TEBRİK EDİYORUZ...
RT @KingCarsi Dolmabahçe'den Galatasaraylı ve Fenerbahçeliler "Beşiktaş sen bizim herşeyimizsin" diye bağıra bağıra geliyorlar, tarihi bir dayanışma...
İstanbul United...
POLİS SİMİT SAT, ONURLU YAŞA...
CNN Türk'de Penguenler belgeseli yayınlanıyor şu an... Yetişkin penguen olmanın zorlukları anlatılıyor!!! Millet olarak çok merak ediyorduk zaten Allah razı olsun be, keşke 3 maymunu da kendinize logo yapaydınız.
Arkadaşlar Taksim’de büyük bir panik söz konusu... Lütfen emin olmadığınız, birinci elden duymadığınız bilgilerin yayılmaması için çaba gösterin. Taksim tam istedikleri gibi bir kaosa dönmek üzere...
BEŞİKTAŞ’TA POLİS HALKA KÜFÜR EDİYOR VE EL HAREKETLERİ YAPIYOR, HALKI TAHRİK EDİYOR VE VAPURDAN İNDİĞİNİZ ANDA SU SIKIYORLAR HEMEN ARDINDAN DEĞİŞİK BİR BİBER GAZI ATIYORLAR VE ÇELİK KUVVET GÖREV BAŞINDA...
AT YALANI YA TUTARSA MİSALİ! AKP'liler bu fotoğraf için ''POLİS YARALI VATANDAŞA YARDIM ETTİ'' demişti. Ama polisin yardım ettiği kişi vatandaş değil bir sivil polismiş... İşte o fotoğraf...
Dışarı çıkmadan kan grubunuzu keçeli kalemle kolunuza yazın!
RT @orcunkaya_ Reina'da olanlar, piyasa nasıl şuan orda? Lütfen cevap verin.
Barbaros Şansal "Bir daha bana arkamdan saldırmasınlar, aradıkları şey önümde sallanıyor" Halk TV
04:25 direnişçiler Cihangir’den Taksim’e çıkan yolda temizlik yapıyor.
Ankara Kızılay'da dünden daha büyük bir kalabalık var. direnişçi halk biber gazının ve tazyikli suyun olduğu bölgeye hücum ediyor. bilerek, isteyerek ve korkmadan !
RT @RT_Erdogan Bizim oy tabanımızda da böyle ayda yılda bir içenler var. Alkol kullananlar alkolünü de alıyor. Rakısını, şarabını, votkasını alıyor...
21.24 Konur Sokak’ta polis kafelerin ışıklarını açtırıp eyleme katıldığını iddia ettiği onlarca kişiyi önce dövüyor, sonra gözaltına alıyor. Konur, Karanfil sokaklarında ses bombaları patlıyor."
"İbneler burada Fatih nerede?" HaberTürk önünde LGBT arkadaşlarımızın sloganı.

2 Haziran 2013 - Pazar
Çukurova Eşcinsel İnisiyatifi
"Adana'da Mustafa Kemal'in Askerleri homofobilerini gizlemediler ve bizler Çukurova Eşcinsel İnisiyatifi olarak CHP, TGB, MHP, IP ve sivil polislerin homofobik sözlü taciz ve fiziksel saldırılarına maruz kaldık!"
Çarşı'nın kepçesi TOMA'ları kovalıyor ! #direnbesiktas
COK ACİL !!! Alsancak’ta polisten kaçamayan arkadaşlarımız şu an yere yatırılmış, kendilerine ne yapılacağını bekliyorlar... Lütfen Alsancak Swiss Hotel tarafında oturan, bunu görebilen birileri bu olayın videosunu çeksin.. Elimizde delil olsun.. Paylaşın lütfen, herkese ulaşsın !!!!"
ARKADAŞLAR BURASI TAKSİM FALAN DEĞİL... ALLAHINA KADAR ANTAKYA
Actual footage: a group of Police (10-12) brutally beating, kicking and smashing (again and again) a single protestor to death in Istanbul, Turkey. Stop #crimeagainsthumanity and #Help4Turkey
18.24 Ziya Gökalp Bulvarı’nda 3 bin kişi polisle çatışıyor. Barikatlar ateşe verilmiş durumda, kitle Gündoğdu Marşı okuyor. Polis Ankara’da binaların ve kafelerin içine gaz bombası atıyor.
RT @iyiTriloji 5 gün önce Toma'ın anlamı bilmiyorduk, Talcid mide ilacıydı, limon bir meyve, süt kalsiyum kaynağı, deniz gözlüğü ise suda takılırdı...
RT @drerolkose Ota boka laf eden sen dilin mi tutuldu @mazharalanson12 yoksa ucu oynadığın Garanti reklamına dokunur diye mi suspus oldun la dede ! @biriciksuden

3 Haziran 2013 - Pazartesi
RT @barbarosaltug Valla şu anda Faslılar falan korksun. Demokrasisini oraya götürmeye gitti majesteleri.
RT @YrGangelopoulos Polis : Dağılmanız İçin 1 Dakikanız Var.  ÇARŞI Grubu: Sizin 20 Saniyeniz Kaldı !
RT @okanbayulgen Gaz sıkmayı bırakıp aralarına girerseniz. İnsanları göreceksiniz. Annelerinizi, Babalarınızı, Kardeşlerinizi, Çocuklarınızı!
RT @YildizzTilbee atasözüdür imam o.....cemaat s......
RT @YiitK ilk resmi ölüm direnişçilerden Mehmet Ayvalıtaş olarak açıklandı. serin park ağaçlarının gölgesinde rahatça uyusun...
RT @mhulkicevizoglu "Akil adam" Tarhan Erdem, birdenbire Başbakana demokrasi dersi vermeye başladı TV'de!..
RT @KenanCamurcu Bezm-i Alem Camii, ilk kez dün gece, saltanatın mimari eseri olmaktan çıkıp Allah Rasülü'nün yaralıları tedavi ettiği gerçek mescid oldu.
RT @OsmanGokcek_ EY MİLLET, BENİM BİLDİĞİM BABAM BU TWİTTERI HAYATTA BIRAKMAZ, ER MEYDANINDAN KAÇMAZ @06melihgokcek
RT @ahmethc şunu tt yapamayacak mıyız: #direnmelih
RT @zekienesakkan Başbakan El Cezire'ye doğru habercilik yapmayı telkin etti. El Cezire şu sıralar penguen belgeseli arayışında.
RT @bayasosyalkus Vurulduk ey halkım! Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi hep birlikteyiz. Ey halkım, unutma bizi, unutma #AbdullahCömert leri.
ANKARA; POLİSİN KASK NUMARALARI SİLİNMİŞ. NEDEN İÇİŞLERİ BAKANI ?
RT @bayasosyalkus Davos'ta Ortadoğu ülkelerine show yaparken söylediklerini hatırla! Kutsal kitaplardan ayetler okuyordun: "ÖLDÜRMEYECEKSİN!" #AbdullahCömert
@06melihgokcek Başganım siz araziyken icat edilen yeni sloganları ihbar etmek istiyorum: "Everday I'm Çapuling" ve "HER YER DEYİZ ayol"
Gezi Parkı'ndan güzel görüntüler gelmeye devam ediyor:) Yoga saati! #DirenGeziParkı #OccupyGezi

4 Haziran 2013 - Salı
RT @aylin_kotil Ben bu yaz İstanbul'da sivrisinek sorunu yaşayacağımıza inanmıyorum.
RT @PerranKutman KUSURA BAKMA TAYYİP , BU TÜRKİYE PAZAR DA SATILAN BİR MAL DEĞİL. KIYMETİNİ BİLİCEKSİN..
Son Dakika: 25 ANAP'lıyı evinde zor tutuyoruz...
abi başbakan feysbuka girmiyo şu isimlerinizi normale döndürün brezilyalı topçu gibi herkesin 6 tane ismi var.
Güzel bir birliktelik... Ama isterdim ki "Çocuklar Duymasın" bir bölümünde eylemlerden bahsetsin, "light erkek olma hadi kalk gel Taksim'e" hesabı... Ne bileyim bişey bişey işte.
RT @paulocoelho Shame on us: tear gas used in Turkey against demonstrators is Made in Brasil.
Gümüşsuyu'nda polis TOMA'yla barikatın önüne gelip geri çekiliyor, ardından bir grup (provokatör) aşağıya iniyor, geri dönüp "yaralı var aşağıda" diyor ve yardıma gidenlere sopa ve plastik mermilerle saldırıyor, alabildiğini gözaltına alıyor. Lütfen dikkatli olun!

5 Haziran 2013 - Çarşamba
Bu da TOMA-HALK!.. Gündoğdu'da orantısız zeka kullanımı devam ediyor... #tomahalk
Protest Kızılkayalar Wet Burger Joint, Taksim Square, Istanbul... Dont go there, dont buy anything, just look ugly.
RT @mhulkicevizoglu Cumhuriyetin İLK SİVİL MUHTIRASI verilmiş AKP hükümetine. TARİHİ BİR OLAY.
RT @imparatoribo YARAB SENDEN BAŞKA HİÇ KİMSESİ OLMAYAN ben, SENDEN BAŞKA HERŞEYİ OLANA acırım!!!
RT @denizatam Ne Olacak Bundan Sonra? -Herkes birbirine Günaydın, Merhaba, Nasılsın diyecek! -Kimse kimsenin inancına karışmayacak. -Bir arada olabileceğiz.
RT @haykobagdat Şu an Türkiye’nin en güvenli yeri Taksim Meydanı. Polis yok.
RT @YildizzTilbee Allah darda zorda yatakta hapiste sokakta sıkıntıda olan her kim varsa herkesin yardımcısı olsun bu mübarek gecede İnşallah.
Çapulcular vs Ayrancılar
RT @ihsaneliacik Kalleş olmasında sarhoş olsun, anlaşırız.
Teşekkürler Bakırköy... Çakma Maraş dondurmanla yok olup gideceksin Mado. Fcuk you.
RT @Emniyet_Sen İstanbul Emniyet Müdürlüğü kriz masası oluşturdu ve önemli bir karar aldı; Hiç bir şey yapmamak.
RT @silandicle Gezipark'a bir 'kurban' daha. Adana'da Geziparkı protestoları sırasında üstgeçitten düşen Başkomiser Mustafa Sarı hayatını kaybetti.
RT @ihsaneliacik Miraç konuşmasında çapulcunun tarifini yaptım. "Asıl çapulcu makam odalarında oturur" Çete de şu: "Asıl çete belediye salonlarındadır.”

Demokrasi ile... Aşk ile...

7 Haziran 2013 Cuma

İKİ CEMAAT BİR KEZ DAHA BİRBİRİNE GİRDİ


İsmailağa cemaati sözcüsü Cübbeli Ahmet Hoca'nın Gülen cemaati tarafından organize edilen Türkçe Olimpiyatlarıyla ilgili sert eleştirilerine Fethullah Gülen cephesinden bir ses kaydıyla karşılık geldi.
İsmailağa cemaati yayın organlarından ihvanlar.net aracılığıyla “İslamı kabul etmedikten sonra bütün dünya Türkçe konuşsa ne fayda” başlıklı yazıda Türkçe Olimpiyatlarını şu sözlerle adeta yerden yere vurmuş,

“Bildiğiniz üzere Türkçe Olimpiyatları adı altında ‘şölen’ olarak lanse edilen bir organizasyon var. 100’ü aşkın ülkeden gelen yüzlerce öğrenci, verilecek ödülü alabilmek için öğrendikleri Türkçe ile şarkılar söylemiş, danslar etmiş, horon oynamıştır. Türkiye’yi tanıtıyoruz. Siz turizmden sorumlu devlet bakanı mısınız da Türkiye’yi tanıtıyorsunuz?”

Hızını alamayarak kaldığı yerden eleştirmeye devam etmişti:

“Adını bilmediğimiz yerde Türkçe konuşuluyor. Bu adamlar, çocuklar, gençler, dinsiz imansız gittikten sonra, ha Amerikan kültürü ile yaşamış, ha Türk kültürü ile yaşamış ne fark eder? ‘Sen beni koru ey İsa!’ cümlesini Türkçe söylemesi midir marifet? Evet öyle görünüyor ki, bu organizasyonlar teveccüh ve takdiri çekmek amacıyla yapılan birer göz boyamadır ve İslam adına hiç bir değeri yoktur.”

Bu sözlere Gülen cemaatinden karşı atak gecikmemiş ve Fethullah Gülen’in sesinden İsmailağa cemaati ‘hazımsız, haset, kıskanç’ olarak nitelendirilmişti.

“Hizmetin böyle çok gürültülü, belki inanmayan insanlar için de ‘şov’ gibi görünen şekliyle çok büyük hazımsızlık yaratabilir. Mümin, fakat hasetten sıyrılamamış, arınamamış, kıskançlığından dolayı işin üzerine gelebilir. ‘Batırmalı bunları’ gibi. Burada dikkatli olmak lazım. Bir de böyle dua eden insanlar, bir de bunların hazımsızlığı var.”

Kapışmaya en son Cübbeli'nin taraftarının kullandığı (?) twitter hesabından Gülen cemaatine, hem de bir hashtag ile (#TurkceOlimpiyatlariDineHizmetDegildir) yüklendiği sözler damgasını vurdu;

@cubbelihoca10 böyle açıktan beyanat yapsınlar ki, ne olduklarını bilelim. “hizmet” maskesiyle yürümez bu işler...

@cubbelihoca10 hakaret eden, küfür edenler, kötü söz sahibine aittir. “Edepli edebinden susar, edepsiz ben susturdum sanır.”

Yeniden alevlenen çatışmanın özünde, ilk bakışta İsmailağa cemaatinin bilinen muhafazakar İslam duruşu, kızların başı açık şarkı söylemeleri ve dans etmeleri gibi, Gülen cemaatinin ise ılımlı İslam yaklaşımı yatmaktadır diye düşünebilirsiniz ama hafızalarınızı biraz tazeleyelim.

Öncesinde her iki cemaat arasında süre gelen söz düelloları, çeşitli sürtüşmeler yaşanmış olsa da en büyük kapışma, Cübbeli’nin “STV izlerseniz gavur olursunuz” demeci sonrası “çete kurmakla” itham edilmesi ve tutuklanması, hayat kadınlarıyla beraber olduğu haberleriyle topluma rezil edilmesi, dolayısıyla İsmailağa cemaatine bel atından vurulmasıyla başladı.

Cübbeli, tutukluluğu esnasında yazdığı mektuplarda konuyla ilgili; “bu bir karalama ve sindirme operasyonudur, hükümeti ele geçiren diyalogcuların son hamlesidir. Hükümeti elinde bulunduran asıl güçler nasıl da karşılarındaki engelleri tahrip ediyor. Okyanus dalgaları bakın nasıl Türkiye’ye vuruyor“ sözleriyle Gülen cemaatini üstü kapalı eleştirmişti.

Gözüken o ki, iki cemaat arasındaki kavga ve okyanus ötesi dalgalar daha uzun süre Türkiye’yi vurmaya devam edecek. Diğer yandan artık İsmailağa cemaatinden AKP’ye oy çıkar mı derseniz? Kuşkusuz hayır. İsmailağa oyları AKP’nin portföyünden Cübbeli hapse girdiği an çoktan çıkmıştı. Geriye bir tek soru kalıyor; peki oylar nereye gidecek? Esintinin soluna haliyle sırtı dönük oturan İsmailağa cemaati seçimlerde boş geçmeyeceğine göre; “Elhamdülillah MHP”.

www.cancavusoglu.info

WINDOWS 8'DE BAŞLANGIÇ MENÜSÜNÜ GERİ YÜKLEYEN PROGRAMLAR

Windows 8’i ilk defa yüklediğinizde masa üstünde biraz gezindiniz diyelim, hemen büyük bir eksiklik fark edersiniz; “Klasik başlangıç menüsü”. Microsoft, tablet havasına soktuğu Windows 8’in artık bir başlangıç menüsüne gerek duymadığını düşünmüş olacak ki bunun yerine kullanıcılara farklı bir başlangıç ekranı (Charm) sunuyor.

İyi haber ise; Microsoft, bütün gerekli kodlamaları silerek başlangıç menüsünü ortadan kaldırmaya çalışsa da yeni çıkan programlar sayesinde, hem de eskisinden daha iyi görünümlü bir Windows 7 menüsüne sahip olmanız mümkün.

İsterseniz hep beraber oldukça başarılı, ucuz (hatta bir kısmı bedava), adeta “eskisinden daha iyi olmuş” dedirten programlara bir göz atalım.

StartIsBack
Windows 8 başlangıç menüsünü aynı eski Windows 7 gibi yapmak isterseniz “StartlsBack” tam size göre bir program. Böylece başlangıç butonunuza, sıklıkla kullandığınız arama özelliğine hatta şeffaf menü ara yüzüne bile kavuşacaksınız. Program ayrıca bir adım ileri giderek size görüntü seçeneklerini kişiselleştirme olanağı sunuyor. Bilgisayarınızı çalıştırdığınızda otomatikman masa üstü ekranına gidebilir, şeffaflık fonksiyonunu beğenmiyorsanız kaldırabilir, kendinize göre değişik ara geçiş tuşları (hot keys) oluşturabilirsiniz. Ücreti 3$ ve 30 gün ücretsiz deneme sürümüyle birlikte geliyor.

Pokki
Pokki ise tam anlamıyla gereken dönüşümü gerçekleştirmek için düşünülmüş bir program. Başlangıç menüsüne, aynı akıllı telefonlarda ve tabletlerde olduğu gibi istediğiniz programı yerleştirebiliyorsunuz. Gmail’linize, Facebook’unuza gelen güncellemeleri masa üstünde ve anında görmenizi sağlayan çok özel bir program.

Pokki, yüklendiğinde otomatikman bilgisayarınızın masa üstü konumunda çalışmasını sağlıyor. İsteğe bağlı olarak Windows 8’e geçiş sağlayan kısa yolu (hot corner: ekranın sol üst köşesinde yer alan görüntü sekmesini) kaldırılabiliyorsunuz. Unutmayın, Windows 8’in orijinal Charm menüsüne geçmek için “Win+C” komutunu kullanmanız gerekiyor. Eğer Windows Vista/7 başlangıç menüsünden daha farklı ama aynı işlevi gören renkli bir program arıyorsanız Pokki tam da size göre. Bedava olması cabası.

StartMenu8
Başlangıç menünüzü aynen Windows 7’deki haline dönüştürmek ama bunun için 3$ harcamak istemiyorsanız StartMenu8 size işlevsel ve ücretsiz bir seçenek sunuyor. Programın ara yüzünün görünüm açısından pek de aman aman olduğunu söyleyemeyiz hatta biraz da eski versiyon Linux uygulamalarını anımsatıyor ama işinizi görecektir.

Kurulum ayarından itibaren StartMenu8 bilgisayarınızı masa üstünde çalıştırarak “hot corner” özelliğini ortadan kaldırıyor. Ayrıca bir daha Windows 8 Charm ile karşılaşmak istemiyorsanız tamamıyla engelleme seçeneğiniz var.

Genel olarak bakıldığında ise StartMenu8 içerisinde aksaklıklarla geliyor, mesela kurulum esnasında size çaktırmadan yüklenmek istenen diğer programlara, gereksiz reklam eklentilerine dikkat etmenizi öneririz.

Classic Shell
Classic Shell, açık kaynaklı, kullanıcıların bağışlarıyla geliştirilen, Windows XP, Vista yada 7 dönüşüm seçenekleri sunan ücretsiz bir program. Her açık kaynaklı programda olduğu gibi biraz daha üzerinde çalışılması ve geliştirilmesi gereken Classic Shell’in en güçlü yönü ise Metro başlangıç menüsünü Windows 7 klasik başlangıç menüsüne dönüştürmeyi başaran en yetenekli program olması. Classic Shell’i yüklerken de biraz dikkatli davranmanızı öneririz zira başlangıç menüsü ile klasik IE (Explorer) dönüşümünü birlikte yaptığı için istemiyorsanız klasik IE tercihini seçmemeniz gerekiyor.

Start8
Son olarak da 5$ ödeyerek, Classic Shell ile StartMenu8 arası ama daha pürüzsüz bir geçiş sunan Start8 programını indirebilirsiniz. Start8’in ara yüzü, hem kullanım açısından kolay hem de görsellik yanı sıra Windows’un orjinal işletim sistemine en iyi entegre edilmiş program. Metro başlangıç menüsü, Start8’in sunduğu başlangıç menüsünde bir seçenek olarak duruyor, böylece istenirse Windows 8’e kolay dönüş imkanı sağlıyor, ama illa “Windows 7 başlangıç menüsü” diyorsanız bu özelliğini görmezden gelmeniz yeterli olacaktır.

Çeviren: Can Çavuşoğlu / ExtremeTech by Sebastian Anthony, May 3, 2013

29 Mayıs 2013 Çarşamba

AMERİKA'DAN BAKIP TÜRKİYE'YE SORACAKLARIM VAR!..

Yaklaşık iki haftadır Türkiye’de yaşanan saldırı, politika, finans, futbol ve daha bir dolu konu üzerinde düşünüyor olmama rağmen kendimi düğümlenmiş, işin içinden bir türlü çıkamaz buldum. O referansa bakıyor, bu haberi didikliyor, biraz topluyor, kare kök alıyor, süzgece atıyor, elimde tutarlı bir şey olmadığını görünce de sinirleniyor sonra bir hışımla ufak notlar tuttuğum peçetelerimi yırtıp doğru çöpe. Yaşadığım kısır döngü, benim bir çok konuyu aynı anda düşünmem ve kavramaya çalışmamdan mı yoksa Türkiye’nin zaten oldum olası bir dezenformasyon ve kaos ülkesi olmasından mı kaynaklanıyordu? Bilemedim.

Diğer sevimsiz seçenek ise artık yavaş yavaş deliriyor olmamdı...

Bu vesileyle bir de Türkiye’ye sormaya karar verdim... Belki sizler de benzer düşüncelerle mücadele ederken benim bulamadığım cevaplara ulaşmış ve şimdi huzur içindesinizdir.

Soruyorum...

1. Reyhanlı saldırısından sonra konulan yayın yasağını gerekçe göstererek “170+ ölü var, hükümet bunu saklıyor” söylemleriyle sosyal medyada halkı galeyana getirmeye çalışan güç kimdir?

2. Ölülerin sayıları üzerinden prim yapmaya çalışmak, dezenformasyon ve kaosu tetiklemek nasıl bir zihniyettir?

3. Basın yasağı kalkınca ölenlerin farazi rakamı hakkında neden bir tek haber dahi yapılmamıştır?

4. Emin olmadıkları haberi gerçekmiş gibi kendi facebook, twitter hesabından etrafa saçanlar sonra kafalarına “dank” ettiğinde ne düşünmüşlerdir?

5. Başbakan, Washington (DC) ziyaretinden sonra ülke olaylarla ve gösterilerle çalkalanırken dönmeyerek neden bir hafta sözde dinlenmek üzere California’ya geçmiştir?

6. İstediklerini alamayıp bir tur daha mı atmaktadır? Kurmayları da California’ya onunla gitmiş midir yoksa DC’de kalıp yarım kalan ajandayı halletmekle mi meşguldürler?

7. AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ve Washington Büyükelçisi Namık Tan kendi twitter hesaplarından Başbakan'ın kaldığı Blair House’un önündeki Türkiye Cumhuriyeti bayrağının resmini paylaşırken hükümet, vali, kaymakam, belediye başkanı aynı gün Reyhanlı’da ölenlerin cenazelerinin cep telefonu ışığında defnedildiğini biliyorlar mıydı?

8. Bunun üzerine kendilerine twitterdan akşam yemeği menüsünü sorunca ve bir cevap alamayınca da bu bana çok kızmış oldukları anlamına mı gelir?

9. Ülkede bombalı bir saldırı yaşanmış ve başka saldırı hatta savaş riski bulunmasına rağmen Moody’s gibi katı bir derecelendirme kurumu neden Türkiye’nin kredi notunu bir anda yükseltmiştir?

10. Türkiye’nin IMF’ye olan yarım asırlık borcu aynı zamana denk gelecek şekilde kapatılmıştır ama neden?

11. Altın rezervinde dünyada 15. sırada olduğumuz için hava atmamızın başka sebepleri olabilir mi?

12. Ekonomide madem her şey yolunda, ısrarla altınımız şu kadar, kredi notumuz yüksek, borcumuz kalmadı denilerek kimlere sinyal çakılmaktadır? Türkiye, borçlanmaya ve paraya ileride neden ihtiyaç duyabilir?

13. Denizkurdu 2013 Tatbikatı ezber bozarak ilk defa neden basına ve gözlemcilere kapalı icra edilmektedir? Gemiler, tatbikat sonrası Gölcük’e geri dönecekler midir?

14. Türkiye’den çekilen PKK’lı militanların bir Suriye savaşında Irak’ın kuzeyinden açacakları cephe ile Türkiye’nin yanında yer almaları ne kadar olasıdır?

15. Her iki tarafın içine sinen güvensizlik, öç ve nifak duyguları bu şekilde yerini bir bütünlüğe ve kardeşliğe bırakabilir mi? Bunu PKK’yı kapsayan genel bir af izler mi?

16. Çerkes soykırımının 149. Yılı olmasına rağmen başta CHP olmak üzere sol medya konuya neden gereken önemi göstermemiştir? Putin’den mi çekinmektedirler yoksa onlar için sadece Başbakan’ı ve hükümeti çemkirmek yeterli midir?

17. Küçük ve orta işletmeler vergilerini tıkır tıkır öderken neden Mehmet Emin Karamehmet ısrarla borcunu ödememektedir? Yoksa zengin değil midir?

18. Fenerbahçeliler şampiyon olamasalar da Galatasaray'ı yendikleri için neden hep mutludurlar?

19. Galatasaray sık sık şampiyon olmasına rağmen neden ısrarla Fenerbahçe'yi yenememektedir?

20. Fatih Terim, kadrosuna 2-3 takviye ile gerçekten Şampiyonlar Liginde başarılı olacağını düşünmekte midir?

21. Beşiktaş için sadece üzülen ben miyim? Peki Beşiktaşlılar ne yapmaktadır?

22. Acun’un hamile bıraktığı sevgilisinden ayrılmasına acaba Türkiye ne kadar kızmış, içerlemiş veya üzülmüştür?

23. Sosyetik çiftin siyah doğan çocuğunun hayatımızdaki önemi nedir? Mucizelere neden inanmak istemiyoruz?

24. Türkiye’de kadına yönelik şiddet, cinayet, tecavüz, berdel evliliği, aşiretler, töre kanunları, hak ve yaşam ihlalleri, futbol terörü ve homofobi ne zaman son bulacaktır?

Herkese soruyorum...

22 Mayıs 2013 Çarşamba

GELECEĞİN MOTORSİKLETLERİ

Amerikalı Sylvester Howard Roper’ın 1867’de ürettiği ilk 2 silindirli ve buharlı motoruyla keşfedilişinden bu yana motorsikletler, günümüzün hala en ucuz motorlu taşıma aracı olma özelliğini sürdürmektedirler. Dünya yollarında 200 milyon motorsiklet olduğu tahmin edilmektedir (her 1.000 kişiye 33 motorsiklet). Farklı amaçlara göre üretilen modelleriyle motorsikletler; uzun yol, şehir içi, gezi, hız ve spor ve arazi koşullarına uygun (off-road)  olmak üzere çeşitlilik gösterirler.

Yıllar öncesinde futuristik bakış açısıyla tasarlanan motorsiklet modellerinin teknolojinin ilerlemesiyle 2000’li yıllarda hayatımızda birer gerçeğe dönüşmesi, bu konuda çalışan, düşünen ve hayal kuran geleceğin tasarımcılarını daha yeni modeller ve prototipler üzerinde çalışmaya yönlendirmiştir. Geleceğin cesur, özgür ruhlu, bazısı da çevre dostu olan bu 12 motorsikleti, eminim pek çoğunuzun yollara düşme ve maceraya atılma hayallerini çoktan süslemeye başlamıştır.


Dodge Tomahawk
Dodge tarafından üretilen, trafikte kullanılmasına izin verilmemesine rağmen tüm özellikleriyle bütün, ilk defa Detroit 2003 NAIAS Auto Show’da görücüye çıkan motorsikletidir. Viper V-10 motoru ile 500hp güce sahiptir. İki ön ve arka tekerden oluşan farklı tasarımıyla asfalta daha sağlam tutunan Tomahawk 675 km hız sınırı zorlanmış olmasına rağmen ulaşamamıştır. Özel üretim Tomahawk’ın 2003 NAIAS Auto Show satış fiyatı $555.000 olarak belirlenmiş ve günümüze kadar 10 adet satılmıştır.

 
The Night Shadow
Jaguar markası için bir pazarlama yüzü olarak tasarımcı Barend Masscow Hemmes (Masscow Concept Cycles) tarafından tasarlanan The Night Shadow bir anda internet fenomenine dönüşerek resmi en çok ‘tık’ alan motorlardan biri olma özelliğini kazanmıştır. Hemmes için gerçeğinin üretimi ise üç yılını almış, leoparın gözlerine ve ağzına gelecek şekilde aynı zamanda trafiğe uygun farlar geliştirmiştir. Hava soğutmalı Buell S3s 1200cc V-twin motoru bulunmaktadır. Hayranlarına daha da güzel bir haberimiz var; The Night Shadow üreticisinden ve sahibinden satılıktır. Fiyatı ise $230.000, ne dersiniz?


Toyota i-Road Concept
2013 Geneva Motor Show’da ilk defa sergilenen elektrikle çalışan, çevre dostu, üç tekerlekli Toyota i-Road, tasarım açısından motorsiklet ile golf arabası arasında gidip gelen yeni nesil bir taşıma aracıdır. İki adet 2kW motoru ve lityum-ion bataryası ile 3 saat gibi kısa bir süre içerisinde tekrar şarj edilmekte, trafikte 50km hıza ulaşabilmektedir. Başka önemli bir özelliği ise üstü kapalı tasarımıyla yağmurlu havalarda kolayca seyahat imkanı sunması ve içi nispeten dar olmasına rağmen iki yolcu taşıyabilmesidir.


 
The Honda Stateline Slammer Bagger Concept

İnternette ‘Batman, bu motoru görünce sahip olmak istedi’ cümlesiyle tanıtılan, Honda’nın şimdilik en iyi tasarıma sahip motorsikletidir. Honda Amerika’dan tasarımcı Erik Dunshee’nin imzasını taşıyan 2010 Stateline modelinin üzerine eklenerek ‘Slammer Bagger’ modeli geliştirilmiştir. 6 silindiri hareket ettiren VT1300cc motora sahiptir. Modifiye edilmemiş 2012 Stateline ise Amerika’da halen $12.150’a alıcı bulmaktadır.


The Serpent by Ransom Motorcycles
Ransom Motorcycles firması tarafından sadece özel sipariş üzerine ve elle üretilen The Serpent, alüminyum gövdeye monte edilmiş paslanmaz çelikten radyatörü ve diğer aksamlarıyla 185hp 1000cc GSXR 4 silindir motora sahiptir. Firmanın web sitesine göre bu özel motordan her yıl sadece 5 adet üretilmektedir. Satış fiyatı ise $225.000.

 
Mikhail Smolyanov Concept – The TRX Project
Moskovalı kavramsal motorsiklet tasarımcısı Mikhail Smolyanov, The TRX Project ile rus fabrikatör Alexander Bushuev’e bu özel motorsikleti tasarlamıştır. Alexander Bushuev’in bu tasarımla ne yapacağı hala merak konusu ama sizce de çizimlerde kalamayacak kadar güzel değil mi?


C-1 by Lit Motors

Motorsikletleri sevmemizin bir sebebi de bize ufak bir alan içerisinde seyahat edebilme özgürlüğü sunmasıdır. İskandinav tasarımı C-1, sıkıştırılmış (kompakt) iç dizaynı ve elektrikle hareket eden motoruyla yoğun şehir içi trafiğine çözüm getirmeyi hedeflemektedir. Diğer yandan kendini otomatik ayarlayabilen iki denge çarkı ile C-1 dönüşlerde rahatlık ve güven vermektedir. Satış fiyatı ise $24.000.


The 1-Meter by BOXX Corp
Tamam, bu bir roket değil, yolda giden bir deniz feneri de. Hatta trafik lambasını andırdığını düşünebilirsiniz. Ama BOXX Corp tarafından üretilen bu 1 metrelik taşıt, kullanım rahatlığı ve modifiye seçenekleri ile iyi bir müşteri potansiyeline sahiptir. 12 farklı renk seçeneğinden kendinize uygun olanı alabilir, kullanmadığınız zamanlarda da boyutu dolayısıyla evinizin bir köşesine, aynı bir davul gibi rahatça yerleştirebilirsiniz. Çift tekerlekli çekiş özelliğiyle daha güvenli sürüş sunması da cabası, fiyatını duyunca inanamayacaksınız; $3.995.


The Icare by Enzyme Design
Henüz prototip aşamasında olmasına rağmen The Icare bir motorsiklette bulunması gereken tasarıma çoktan sahiptir. Apple, Bang & Olufsen, Porsche ve Audi’den esinlenilerek tasarlanan The Icare alüminyum kaplama gövdesi ve 1800cc 6 silindir Honda düz motoru ile düşünülmektedir. Tasarımcısına göre motorun kokpit kısmı, kullanıcısının bir komutuyla uyanarak gövdeden üste doğru çıkar ve sürüş pozisyonu alır. Üzerinde elektrikli olması için çalışıldığı göz önüne alındığında fiyatının öyle çok da yukarlarda olmayacağını umuyoruz.


The LamborBiker
Hayallerini Lamborghini süsleyenlere bir sebep daha sunuyoruz. Dünyada en çok ziyaret edilen LamboCARS motor hayranları sitesi tarafından tasarımı Flavio Adriani’ye verilen LamborBiker, Ferruccio Lamborghini modeline bir övgü için düşünülmüştür.


Confederate X132 Hellcat
Confederate motorsiklet şirketi tasarım ve yenilik konusunda adını ilkler arasına yazdırmıştır, inanmazsanız Tom Cruise’e, David Beckham’a, Brad Pitt’e, John Travolta’ya ya da Nicolas Cage’e sorabilirsiniz. 2. Dünya Savaşının efsanesi F6F Hellcat savaş uçağından esinlenilerek gövdesi uçaklarda kullanılan alüminyum alaşımdan yapılmış X132, 132 kübik inch ya da diğer adıyla 2,163cc X-Vault motor tasarımıyla geleceği ayağınıza getiriyor. Satış fiyatı ise $55.000’dan başlamakta.


ZEVS
Üç tasarımcı; Bernhard Ranner, Anders August Kittilsen ve Rudolf Stefanich bir araya gelerek özgür ruhlu gerçek motorsiklet tutkunları için ZEVS’i tasarımladırlar. Amaçları Harley Davidson ve Route 66 romantizmini susturucu olmayan egzozuyla sürücüye her türlü yol koşulunda hem de elektrikli motoruyla yaşatmak. Bakalım ne zaman görücüye çıkacak.

www.cancavusoglu.info

13 Mayıs 2013 Pazartesi

KIZILDERİLİ BURÇLARI

Zodyak Kuşağını eskiden beri tanıyanlar ve gökyüzünün büyülü bilgeliğini yetkin bir şekilde kullananların başında Kızılderililer gelir. Kızılderililer, klasik Batı astrolojisiyle yakın benzerlikler gösteren ama daha farklı adlandırılan bir burç listesine sahiptir.

İşte Kızılderili astrolojisine göre burçlar ve bu burçların özellikleri...
 
20 Ocak – 18 Şubat
SUSAMURU - “Sevimli, cana yakın, iletişimi yüksek bir yardımsever”
Uğurlu taşı: Gümüş, Rengi: Gümüş
Arkadaşları tarafından sevilen, sayılan bir kişilik. Duygularını saklamaya meyilli. Karşı koyulması zor. İştahlı, yemek yemeyi seven. İyi bir baba, iyi bir eş. Akıllı, cesur, esnek ve yardımsever. Sosyal yardımlaşma konularına eğilimli, güvenilir bir dost. Dalgın ve hayalci, uzak ülkelere gitmeye eğilimli. İyi bir dert ortağı. Hassas noktası; Sinir sistemi. Affedici. Güçlü bir içgüdü ve altıncı his, kendilerini başkalarının yerine koyabilme kabiliyeti. Aşırı korkusuzluk sonucu tehlikeli işler yapabilme. Sürekli yeni planlar yapma. İlk adımları atarken kararsız. Özgürlüğüne düşkün, herkesle dost.

19 Şubat – 20 Mart
PUMA - “Kıvrak ve güzel bir duygu yumağı”
Uğurlu Taşı: Firuze, Rengi: Mavi – Yeşil
Kendi alanlarına ve özeline düşkün. Duygusal ama duygularını göstermeyen. Zor güvenen ve ihtiyatlı. Ruhsal bir avcı. Evine düşkün. Yalnızlık duygusu güçlü. Sezgileri yüksek. Kıvrak zekalı, doğru olanı yaptıkları konusunda güvenceye ihtiyaç duyan. Sevecen, neşeli bir ebeveyn, hareketli, duyarlı. Akıl almaz bir düş gücü. Hassas nokta: Mide – Bağırsak. Köşeye sıkıştıklarında kavgacı ve atik. Güvendiklerine tüm yüreği ile sevgi gösterme. Anlaşılması zor, gizemli, güçlü sezgiler, duyguları baskı altında tutma eğilimi. Atik bir ruhsal koşucu, başkalarının göremediğini gören. Romantik.

21 Mart – 19 Nisan
ALADOĞAN - “Görkemli ve büyüleyici bir iyilik sembolü”
Uğurlu Taşı: Opalin, Rengi: Sarı
Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji, daldan dala atlayan, hızlı gelişme, değişme kapasitesi. Düşünce ve duygularında çok açık ama bazen patavatsız. Yalana ve yalancılığa tahammülü olmayan. Korkusuz, ileri görüşlü. Kızgın olduklarında saldırgan ve çok tehlikeli. Bağımsız, kolayca dikkati dağılan, enerjilerini yönlendirmeye başaranlar için iyi bir yönetici. Sağlam bünyeli. Hassas Nokta; Baş bölgesi, sık baş ağrısı. Herkesle anlaşan. Doyumsuz bir güç ve enerji isteği. Yeryüzü işlerine aşırı eğilim. Dost ve adil bir ebeveyn. Coşkulu, heyecanlı, arkadaş yanlısı, geniş bir çevre, iletişim gücü yüksek. Pırıltılı, etkileyici. Hayır demesi zor.

20 Nisan – 20 Mayıs
KUNDUZ - “Herkese yaşam gücü ve tadı veren denge merkezleri”
Uğurlu taşı: Krisokol, Rengi: Mavi
Dengeli, ağırbaşlı, değişimi sevmeyen. Planlı. Eşyalarına düşkün. Bir işi yaptığı zaman hem güzel hem yararlı olmasına çalışan. Fiziksel olarak çok güçlü. Sürekli barışı arayan ve barış ortamlarını tercih eden. Toprağa, köke bağlı önem veren, el becerileri yüksek. Her türlü fiziksel ortama uyum sağlayan, kendi rahatı ve huzuru için çevreyi düzenleyen. Tek boyutlu düşünceye kolayca kayabilen, sessiz, sakin, güven duymadıkları zaman geride kalıp dinleyen. Sinirlenince yıkıcı. İşleri sürtüşmeden uyumlu hale getirmeyi başaran, maddi alanda güvenceyi seven. Evliliği ciddiye alan ve eşine sadık olan, tutarlı ve dengeli ilişkileri tercih eden. İç huzura önem veren, kararlı ve dirençli ama bir o kadar da tehlikeli.

21 Mayıs – 20 Haziran
GEYİK - “Çekici, hareketli, duyarlı bir şifacı”
Uğurlu taşı: Akik, Rengi: Beyaz – Yeşil
Hareketi seven, aynı anda birkaç işi yapabilen. Durmadan bir düşünceden ötekisine geçen. Çok uyanık ve zeki. Koruma içgüdüsü fazlası ile gelişmiş. Güzel olan her şeyi seven. İlişkilerinde fiziksel görünüme önem veren. Sanatçı kişilikli. Yeni buluşlara meraklı, yeni tatlar, yeni yerler görmeyi seven, maceracı. Gülmeyi seven bir kahkaha makinesi. Monogamist ilişkilere yatkın olmayan, sevgi dolu bir ana-baba. En küçük işte bile güzellik yaratabilen. Hassas nokta: Damar tıkanıklıkları. Kalıcı ilişkileri olması gereken, sevinmeyi ve sevinç duygusunu çok önemseyen. Yaratıcı, konuşkan. Dünyanın tüm güzelliklerini görebilen, duyarlı, keyif almayı bilen.

21 Haziran – 22 Temmuz
AĞAÇKAKAN - “Aile ortamlarının ve sevginin vazgeçilmez merkezi”
Uğurlu Taşı: Kırmızı Akik, Rengi: Pembe
Gizemli yetenekleri ve dinsel ve mistik eğilimleri olan. Dengeli ortam ve dengeli durumları tercih eden. Olayların iç yüzünü kolayca kavrayan. Korunaklı yuvalar isteyen. Yardımsever, uyumlu. Muhakkak sevdikleri bir eşe ihtiyaç duyan. Düzenli, iyi ilişkiler kuran, anaç, evcimen, sevmeyi ve sevilmeyi çok önemseyen. Çok hırslı. Uzak çevreye kadar herkesle ilişki içerisinde olan. Güven duygusuna önem veren. Çabuk korkan. Milliyetçilik duyguları güçlü olan. Maddi güvence olmayınca mutsuz olan. Hassas Nokta; İç hastalıkları. Yaşamda her zaman ruhsal bir amaç arayan. Huzursuz olunca hastalanma eğilimine sahip. Sağlam ve güvenilir bir dost.

23 Temmuz – 22 Ağustos
MERSİNBALIĞI - “Gösterişli, bağımsız, sevilen, keskin görüşlü bir fırtına”
Uğurlu Taşı: Gröna Demir, Rengi: Kırmızı
Soylu, görkemli düşünmeyi seven. Dost ama alaycı. Gerçek duygularını saklayan. Hassas nokta; Soğuk algınlığı, boğaz ağrısı, hazımsızlık. Çok cesur. Başkalarının kendilerine verdiği acıyı unutmayan. Başkalarına duygusal çözümler sağlamayı seven. Liderlik duyguları çok güçlü, egemenlik kurmayı seven, bazen kibirli. Çok zeki, uyanık ve hareketli. Çocuklarına karşı korumacı. Tükenmez bir güç kaynağı ve ruhsal derinlik, çok sağlam bir korunma zırhı. Okumaya meraklı. Haksever, iyi niyetli bir yönetici. Hırçın davranışların altında yumuşak ve kırılgan bir yürek. Acılarını, dertlerini asla göstermeyen. Psikolojik ve fiziksel sıkıntıları kolayca çözümleyebilme yeteneği. Başka insanların üzerinde güçlü etkiler yaratan. Beklenmedik, hesapsız öfke patlamaları olan. İyi yürekli, duyarlı kişiler.

23 Ağustos – 22 Eylül
BOZAYI - “Çözümleyici ve mantıklı düşünme yeteneği olan bir organizatör”
Uğurlu Taşı: Ametist, Rengi: Erguvan
Mantıklı. Adalet duygusu güçlü olan. Yalana karşı hassas ve hemen hisseden. Öfkesini soğukkanlı ve hesaplı bir şekilde gösteren. Konuşmayı seven ama aynı zamanda uzun süre suskun kalabilen. Korkutucu bir düşman. Somut aleme ve lükse meraklı. Akıllarına koydukları zor, kolay her şeyi yapabilen. Sorumluluk duygusu çok güçlü. Sinirli ama sevecen bir ana-baba. Temiz, titiz, disiplinli ve düzenli. Uyumlu ama çekingen. Aldatılmaya tahammülü olmayan. Sorunları kolayca çözebilen. Ruhsal gelişim konusunda desteğe ihtiyaç duyan. Yemeğe düşkün ama rejimi de seven. Hekimlik, yönetim ve savunma konularına meyilli. Hassas Nokta; Mide, bağırsak ve kalp. Tasarıları ve düşüncelerinin bozulmasına asla izin vermeyen. Dürüst ve etkin bir kişilik.

23 Eylül – 23 Ekim
KARGA - “Özveri, nezaket ve kararlılığın mükemmel bir bileşimi”
Uğurlu Taşı: Jasper, Rengi: Kahverengi
Yardımsever. Doğa ile ilişkide olmayı seven. Ani, beklenmedik manevralar yapabilen. İç dengeleri bozulmazsa uzun süre çalışabilen. Ruhsal alanda çok rahat olan. Hayattan zevk almayı bilen, küçük şeylerden mutlu olan. Her şeyin iyi ve kötü yanını kolayca görebilen. Çelişkili, her türlü düşünce ve akımı izleyip öğrenmek isteyen. Sevdiklerine karşı aşırı korumacı hatta yıkıcı. Kendilerini bulmak için zamana ihtiyaç duyan. Hayvanlara düşkün. Evine özenen, zevkli, dekorasyona meraklı. Güzel şeyleri seven, estetiğe düşkün. Kendilerini bulmakta bazen zorluk çeken. Çok sevimli. Çok fedakar bir ebeveyn. Kucaklanmayı ve öpücüğü seven. Güven vermeyi ve güven kazanmayı seven ve kolayca öğrenen. Hayatı dolaysız ve yoğun yaşayan. Güzel ve yakışıklı insanlardır.

24 Ekim – 21 Kasım
YILAN - “Ruhsal güçleri çok yüksek duyarlı insanlar”
Uğurlu taşı: Bakır – Malahit, Rengi: Turuncu
Ruhsal seslere karşı duyarlı. Uğraştıkları işte başarılı. Kendi söylediklerini benimseten. İlişki kurdukları şeyleri dönüştürme yeteneği. Tükenmez bir enerji. İyileştirici güçlere sahip. Hassas Nokta: Karın ağrısı. Çevrelerine yardımcı olma yeteneği. Bazen dar kafalı, karar verme aşamasında yardım almayı sevmeyen. Çatal dilli, soğukkanlı, çok gizemli, ketum. Kusursuz. Etrafa kolayca uyum sağlayan. Çocuklarına yetki vermeyi seven. Kendi özlerini değiştirebilme gücü. Saklı işler çevirmeyi seven. Çok çekici. Dokunma ve titreşimlere olağanüstü duyarlı. Farklı bir kişilik.

22 Kasım – 21 Aralık
WAPİTİ - “Yeniden doğan veya yeniden doğurabilecek bir güç simgesi”
Uğurlu Taşı: Obsidiyen, Rengi: Siyah
Parlak, saydam yapılı bir kişilik. Sık sık ikilem yaşayan. Yaşamları boyunca bıçak sırtında yürüyen. Dış etkilerden gerçek özleri çıkarmayı çok iyi beceren. Yumuşak ama güçlü bir yapıya sahip. Çevrelerine karşı antiseptik bir etkiye sahip olan. Çok güçlü bir adalet duygusuna sahip. Güçlü içgüdüleri olan. Ruhsal düğümleri kolayca çözebilen. Yükseklere tırmanmayı başarabilen. Sağlam içgüdüleri olan. Yakın ilişki kurmaktan çekinen. Sıcak kalpli, sevgi dolu olabilen. Fikirlerinden asla caymayan, kendi bildiğini okuyan. Bazen aşırı cesur. Erkenden olgunlaşan. Çabuk öğrenen. Öfke nöbetleri geçirebilen. Kazandıkları bilgileri herkesle paylaşan. Gururlu. Saygı ve sevgi uyandıran, neşeli.

22 Aralık – 19 Ocak
YABANKAZI - “Bilge, dingin, yardımsever bir lider”
Uğurlu taşı: Kuvars, Rengi: Beyaz
Evrenin tüm enerjisini kullanabilme yeteneği. Sakin, dingin bir kişilik, olayları kavrama yeteneği. Dikkatli, titiz bir ebeveyn. Hata yapmamak için çok çalışan. Arkadaşlık ve dostluk seçiminde çok dikkatli. Sindirim sisteminde hassasiyet. Büyük gelişimlere açık. Morali bozukken çekingen ve içe kapanık. Lider olma kabiliyeti. Alışkanlık ve geleneklerine bağlı. Ev hayatında düzenli ve özenli. Arkadaşlarını ve çevresini geliştirmeye eğilimli. Güçlü intikam duygusuna sahip. Çok sayıda değişik işi ve görevi yürütebilme yeteneği. Kusursuzluk tutkusu. İnsanlar ve doğa ile kolayca uyum sağlama. Dayanıklılık, bazen katılaşma. Aydınlık ama ulaşılması zor bir kişilik. Kusursuz bir bilge.

3 Mayıs 2013 Cuma

SAMSUNG GALAXY S4 vs NOTE 2


Akıllı telefonlar son iki yıl içerisinde inanılmaz boyutlara ulaştı. En popüler örnek, Samsung’un geliştirdiği bir ‘phablet’ olan (phone+tablet) Galaxy Note serisi. Bunun yanı sıra Samsung’un yeni piyasaya sürdüğü Galaxy S4 şık duruşuna rağmen Note serisine kıyasla sanki geçen yıldan kalma bir görüntü çiziyor. Bu iki telefonu birbiriyle kıyasladığımızda ise karşımıza aşağıdaki gibi bir görünüm çıkıyor.

Boyut

Galaxy S4 boyut olarak iPhone 5’e kıyasla daha büyük. Ama Note 2’nin yanında gene de cılız kalmaktan kurtulamıyor.

Size uygun akıllı telefon boyutu hangisidir? Sorusuna cevap ise kıyaslama yapmaktan geçiyor; önce elinize daha ufak bir telefon alın, bu iPhone 5 veya Blackberry Z10 olabilir, sonra bir üst boyu deneyin, Galaxy S4 veya HTC One ve en son da bir phablet, Note 2. Hangi büyüklükte kendinizi daha rahat hissediyorsanız sizin akıllı telefon seçeneğiniz o boyutta olmalıdır. Boyut belirlendikten sonra seçeneklerinizi tekrar gözden geçirirsiniz.

Gövde

Samsung plastik seviyor. Ama sonuçta bu, o kadar da kötü bir etken değil zira beraberinde hafifliği getiriyor (ayrıca maliyetleri de düşürüyor).

Gene deneme açısında camsı yüzeyi hissetmek için Nexus 4, LG Optimus G, iPhone 4S ve sonrasında aliminyum yüzey için iPhone 5, HTC One ve en son da plastikimsi arka kapaklı Galaxy akıllı telefonlarına bakabilirsiniz. Bunun haricinde Galaxy S4 ve Note 2, Galaxy S3’de uygulamaya giren ayni dizayn dilini konuşuyorlar.

Ağırlık

Bu kıyaslamada bir sürpriz yok; boyut olarak daha büyük olan Note 2, Galaxy S4’e oranla 38% daha ağır. Ama iki telefonun genel ağırlıklarını rakipleriyle kıyasladığınızda daha hafif olduklarını göreceksiniz.

Ekran

Eğer arka cebinizde büyük bir kütle hissetmekten hoşlanmıyorsanız Note 2 size hitap etmiyor ama diğer yandan kazancınız ise neredeyse bir tablete yaklaşan ekran büyüklüğü.

Galaxy S4’ün 1080p ekranı daha net bir görüntü sunmasına rağmen sahip olduğu ekstra pikseller aldatıcı olabiliyor. Gözlerinizin ikisi arasındaki o ince farkı algılayabileceğini zannetmeyin. Note 2’nin 720p’lik ekranı, telefonu yüzünüze uzaktan tutuğunuzda da mükemmel bir görüntü sunuyor. Ve belki de size gereken sadece bu.

Her iki cihazda da Süper AMELOD Teknolojisi kullanılmış.

İşlemci

Galaxy S4’ün her iki versiyonu da Note 2’den daha hızlı işlemcilere sahipler. Eğer HSPA+ versiyonunun kullanıldığı bir ülkede yaşıyorsanız dünyanın ilk octa-core işlemcisine (8-core) sahip olabilirsiniz.

RAM ve Bellek

Her iki telefonda da 2 GB RAM (random-access memory) bulunuyor. Galaxy S4 ve Note 2’de bellekler eşit. Ayrıca MicroSD girişi mevcut.

Pil Ömrü

Galaxy S4’ün pil ömrü her ne kadar Note 2’ye yaklaşmış gözükse de tüm fonksiyonları çalışır halde hiç şarja ihtiyaç duymadan geçirilen bir tam gün ile Note 2, pil ömrü konusunda rakiplerine kıyasla liderliğini sürdürüyor.

Kamera

Galaxy S4 daha yüksek çözünürlükte bir kameraya sahip olmasına rağmen Note 2, 8MP arka kamerası ile hiç de fena resimler çekmiyor.

İşin program ayağında Galaxy S4 pek çok yenilikle birlikte geliyor; Dual-Camera (arka ve ön kamerada çekilen resimleri birleştiren bir program) ve Drama Shot (parçalara bölünmüş bir resmi aynı kolajda birleştiren diğer program).

Yakın zamanda Note 2’nin de bir güncelleme ile aynı programlara kavuşacak olması bekleniyor, tek fark sadece Galaxy S4'ün başlangıç menüsünde bu işlevsel resim programlarına kendiliğinden sahip olması.

Yazılım

Galaxy S4, kendisinden yüklü olarak son sürüm Android 4.2.2 Jelly Bean ile geliyor, Note 2 ise Android 2.1.2 Jelly Bean kullanıyor. Ama Note 2’ye beklenen güncelleme yakında yapılacak.

Her iki telefon da Samsung’un geliştirdiği TouchWiz özelliğinin ‘Nature’ versiyonunu kullanıyor. Bunun yanı sıra Galaxy S4 bazı yeni özellikleriyle bir adım önde; Smart Scroll (yüz tanımlama tekniğiyle e-postaları ve web sayfalarını kaydırmak), Smart Pause ( video izlerken başınızı çevirdiğinizde videonun otomatikman durması) ve S Translator (yabancı dillerden anında çeviri). Önceden de belirttiğimiz gibi bu yeni özellikler çok yakında Note 2’ye de adapte edilecek.

Diğer

Akıllı telefonunuzun bir anda televizyon kumandasına dönüştüğünü hayal edin. Evet, Galaxy S4 infrared özelliğiyle geliyor (IR Blaster). S4 aynı zamanda havadaki nem ve ısı derecesini ölçebiliyor. Note 2’nin bu özelliklere sahip olması ise imkansız.

Note 2’nin diğer yandan çok kullanışlı kalemi (stylus) ve bir dolu kendine has programıyla telefon sahibine çok farklı deneyimler sunuyor. Örneğin, birden fazla ekranı aynı yüzeyde açabilmek gibi. Ayrıca ‘S Note’ not tutma programını da es geçmemek gerek.

Son söz

Yukarıda kıyasladığımız bütün farklılıklar bir yana sonuç gene bence dönüp dolaşıp telefonun kişiye özel boyutunda düğümleniyor. Phablet özelliği taşıyan Note 2 herkese göre bir akıllı telefon değil ama boyut baz alındığında belki Galaxy S4 de değil.
 
Diğer yandan kullanışlı bir kalem (stylus) istiyorsanız Note 2 sizin için tek adres. Ama Note 3'ün söylentileri de pazarda dolaşmaya başladı. Görücüye çıkma zamanı olarak 2013’ün ikinci yarısı tahmin ediliyor. İsterseniz de bekleyebilirsiniz.