23 Nisan 2013 Salı

İSTANBUL İZLENİMLERİ - 3: 'MAKYAJ'

Bir şehrin güzelliği sadece tarihsel ve kültürel dokusuyla, düzenli ve planlı yapılaşmasıyla, park ve bahçeleriyle ölçülmez. Aynı zamanda o şehirde yaşayan, şehrin asıl sahiplerine sunulan hizmetlerin kalitesiyle ölçülür. İstanbul, tarihi ve kültürel dokusuyla mükemmel bir şehirdir, bundan 600 sene önce de böyleydi. Düzenli ve planlı yapılaşma? Kentsel dönüşüm ile ucundan az da olsa kıpırtılar var desek. Park ve bahçelerimiz de temiz ve özenli. Peki ya işin hizmet kısmı? Bu konuda sanki bana biraz makyaj yapılıyor hissi uyandırdı. Aşağıda örneklerini sıralayacağım hizmetler İstanbul’da sunuluyor, hatta önemli gelişmeler de var ama “İçi ne kadar dolu?” sorusu aklıma kurcalamaya devam ediyor.

Minibüs

Küçükçekmece-Avcılar hattında çalışan bir minibüsteyim. Şoförün, hareket etmeden önce vitesin üstündeki ufak sayaca basmasıyla sanki bir takometre çalışmaya başlıyor. Meğer zaman sayacıymış. Üzerinde ilerleyen rakamlar ise saniyeler ve toplamında dakikaları işaret ediyor. Şoförle sohbetimizde bunun yeni bir uygulama olduğunu, minibüsün 14 dakika içerisinde Avcılar’da olması gerektiği öğreniyorum. Amaç, yolcuyu mümkün olduğunca düzenli ve hızlı şekilde Avcılar Metrobüs İstasyonuna ulaştırmak. Bunu başaramama durumuna göre ise değişen yaptırımları varmış. Sıra kaybetmekten tutun da, bir gün işe gitmemeye hatta para cezasına kadar. Tabi bilenleriniz vardır, Avcılar’a giden yan yol minibüs hattından bahsediyorum, burası tek şerit gidiş ve gelişi olan bir yol. 14 dakikanın yeterliliği ve aslında neyi hedeflediği üzerine sohbetimiz devam ederken (haliyle 14 dakikanın bu trafik yoğunluğunda imkansızlığını savunuyorum) bir yaşıma daha giriyorum ve Altınşehir hattından gelen diğer minibüslerin, Küçükçekmece’den hareketle aynı mesafeyi 8, yanlış duymadınız 8 dakika içerisinde kat etmesi gerektiğini duyuyorum. O yan yolda nasıl bir ‘Minibüslerarası Grand Prix’ yaşandığını artık siz tahmin edin. Ben zaten yolculuk esnasında elimde kumanda, bir Play Station oyununa dalmışım.

“Sol, sol. Geç abisi. Tam gaz ya korkma. Dur, duuuur. Sağ, abi sağ dedim. Bak, elin devamlı viteste, gözün yolda olsun. Şimdi bir daha sol.”

Bu hizmetin yolcu ayağındaysanız eğer, amacınız bir an önce Metrobüse ulaşmak, aktarmanızı yapmak ve evinize erken varmak olabilir. Şoför ayağındaysanız da hızlı bir şekilde, ceza yemeden gün içerisinde çok tur yaparak fazla para kazanmak. Maalesef kimsenin çıkıp da emniyetli seyahati düşündüğü yok... O zaman bu uygulama neden var? Erken mevlit okutmak için mi?

Metrobüs

İstanbul’un en sevdiğim yönlerinden biri metrobüslerdir. Öncelikle ucuz olması dolayısıyla araba kullanmak istemeyen ve her gelir seviyesindeki insanın temel ulaşım aracı olma özelliğini taşır. Durakta indikten sonra kat ettiğin mesafe kadar para iadesi alabiliyorsun, bir de hızlı ki sormayın. Yetmedi, 24 saat hizmettedir. 10 üzerinden 7 veriyorum. Neden 7 derseniz? O sıkışıklığın beni delirtiyor olması. O tıklım tıklımlığın, kimin eli gerçekten kimin cebindeliğin, bezdirmesi.

Öncelikle istasyonlarda metrobüslerin nerede duracakları belli değil. Halk, ön kapı daha az yoğun olur inancıyla hep o bilinmeyen tarafa bir koşturmaca içerisinde. Halbuki deneyimlerime göre arka kapı, en az yoğun olanı ama kapıların açılacağı noktayı kestiremediğinizden kalabalığın peşinde daha binmeden kayboluyorsunuz. İçerisi zaten koğuş gibi, herkesle akrabasınız. Dizler, omuzlar, saçlar, karışan nefesler, yolculuk eden büyük bir aile olmanın özellikleri bunlar. İnme anı ise gene cesaret gerektiriyor çünkü birilerini itmen ve aileden koparman lazım. Nazik güruh, pardon’larla inmeye çalışırken aslında konuşmanızın bir manası yok, önce hafiften sonra şiddetle kaktırın gitsin. Yaşlılar, çocuklular ve bayanlar mı? Yaşasın metrobüste 'ucuz ve hızlı' ulaşım ayrıcalığı.

Plastik Kapaklar

Sokaklarda asılı büyük pet su bidonlarının içinde birikmiş rengarenk şişe kapaklarını her yerde görmeme rağmen önce bir anlam veremiyorum. Sonra cesaretimi toplayarak yoldan geçen bir amcaya danışıyorum. Sözleri ve gözleriyle beni oracıkta un ufak ediyor. Böyle hayırsever bir projeyi bilememem gibi bir ihtimalin olması aslında başlı başına bir ihtimalsizlik. Peki nereden bilecektim ki? Plastik bidonların üzerinde bir şey yazmıyor. Birileri kapakları biriktiriyor ama bu, sanki bizim evde uzun zamandır uygulanan, cam şişeleri farklı yerde toplayıp ayrı çöpe atmak gibi bir geri dönüşümü anımsatıyor. Neyse, amcadan gerçeği öğrenmiş oluyorum ama devamında başka sorular kafamı kurcalamaya başlıyor. Peki bu kapakları kim topluyor ve nereye gönderiyor? Tekerlekli sandalyeleri hangi dernek veriyor? Bu projenin organizasyonu kime ait? Ta ki bir gün, Müge Anlı’nın ‘kayıp kişileri bulma ve cinayetlerin meçhul faillerine ulaşma’ programında Esenyurt Belediye’sinin toplanan kapaklara karşılık tekerlekli sandalye verdiğini izleyene kadar. Demek bu dönüşümden Belediyeler sorumlu. Proje gerçekten süper, halkımın duyarlılığını huzurunuzda bir kez daha ayakta alkışlıyorum. Doğru yolda ve bir arada yaşadığımızı tekrar hissettiriyor bana.

Ama düşünmeden de edemiyorum; bu kadar büyük ve güçlü firmamız varken, biri de çıkıp böyle önemli bir projeye sponsor olmayı akıl edemedi mi? Ufak bir ekip kurulur, bilemedin 10 kişi, sonra her ilden yarı zamanlı çalışmak isteyen üniversite öğrencileri seçilir. Kapakların biriktirileceği binlerce, her yere kolayca asılabilir toplama kutuları üretilir. Bunlar, Türkiye’deki bütün Belediyelere dağıtılır, devamında toplanan kapaklar, geri dönüşün şirketlerine yollanır. Geri dönüşümden gelen gelir ile tekerlekli sandalyeler alınır, belki sponsor şirket geliri kendi cebinden ikiyle çarpar. Belediyelerin topladığı kapak sayısı oranında seçeceği vatandaşlara da her ay güzel bir törenle verilir. Özel şirketlere, haliyle kendi reklamlarını yapacakları için olumsuz yaklaşabilirsiniz, büyük bir sivil toplum kuruluşu da aynı mantıkla hareket edemez miydi? Amaç, organize hareket ederek daha fazla kişiye tekerlekli sandalye ulaştırmak değil mi?

Vodafone

Laptopumla internete bağlanmak için 1 haftalık kullanım paketiniz 14 küsur TL iken hattıma sadece bu hizmet için yetecek miktarda parayı yüklememe izin vermiyorsunuz. Neden illa fazlasını yüklemek zorundayım? Ben artanı gittiğimde ne yapacağım? Başkasının hattına transfer etmek için bir de üstüne 1 TL almak neyin kafasıdır? Zaten hat, hattın vergisi, usb modem ve haftalık kullanım ücretini baştan alıyorsunuz. Ama yeter...

www.cancavusoglu.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder