Kara Cuma, Amerika perakendecilik sektöründe Şükran Gününden sonraki Cuma
gününe denk gelen ve beş haftalık çılgın alışveriş sezonunun başlangıcını
olması dolayısıyla hem markalar hem de tüketici açısından en önemli gündür. Mağazalar
önceden tüm hazırlıklarını yapar, kapılarını sabaha karşı 4’de açar ve akşam
12’ye kadar sundukları inanılmaz indirimlerle kuyrukta bekleyen müşterilerinin rafları
boşaltmasını ve ürünleri çılgınca kapışmasını beklerler.
Saks Fifth Avenue, H&M, Macy’s gibi büyük perakende zincirleri yılın
geri kalan 327 gününde ne kar ne zarar noktasındayken Kara Cuma sonrası beş
haftalık satış rakamlarıyla tüm yılı kapsayan en karlı dönemlerine girerler.
Özetlemek gerekirse 11 ay boyunca satmış oldukları ürünlerden elde ettikleri
nakit akışıyla bir iş yılının tüm giderlerini karşılarken (üretim bedelleri,
mülk kiraları, maaşlar, reklam/tanıtım vs.) son 38 güne kar pozisyonunda
girerler.
Neden ‘Kara’?
Kara (siyah) tabiri, ilk başta belki size firmaların elde ettiği geliri pek
çağrıştırmayabilir, bunun sebebi ise benzetmenin aslında bir muhasebe teriminden
kaynaklanmasıdır. Amerika’da muhasebede zarar eden günler kırmızı, kar eden
günler siyah renk ile belirtilir. Bundan dolayı Kara Cuma öncesi muhasebe
dökümlerinde bolca kırmızı gören firmalar bu gün ve sonrasında yılsonuna kadar
hep siyah hanede kalırlar. Çalışanlar göz önüne alındığında yılın en yoğun günü
ve uzun semai saatleri sebebiyle kendi aralarında bu güne “kara” demeleri ayrıca
mantıklıdır.
ABD’deki indirim uygulaması
Amerika, Dünya’nın en büyük tüketim ve pazarlama ülkesidir. Amerikan
firmaları, bireylerin alışveriş alışkanlıklarına yön vererek her fırsatta bu
tür aktivite ve indirimlerle satış oranlarını yılın bütününe yaymanın yollarını
ararlar. Kural aslında çok basittir; satamadığın ürünü 2 aydan fazla raflarda
tutma. Böylece stoklar devamlı döndürülür. Bir ürün, istenen satış oranını
yakalamadıysa ve ilk 2 ayda en azından maliyetinin bir kısmını çıkardıysa hemen
indirime kaydırılır. Sonuçta indirimden de bir para girdisi elde edilecektir. Sonrasında
müşteriye daha doğru ve yeni ürünler sunulur, peşinden kar artışı gelir. Firma
ve tüketici arasındaki bu alışveriş kovalamacası önemli günlerde (Sevgililer
Günü, Anneler Günü, resmi tatiller, okulların açılması vs.) ve aralara
serpiştirilen sezonluk indirimlerle devam eder. Böylece her dükkânın arka
köşesinde mutlaka esaslı bir indirim reyonu bulunur. Firmalar, bu yöntemle ürün
dolaşımı ve nakit akışı yanı sıra müşteri memnuniyetine paralel kemikleşen bir
alışveriş kitlesi yakalamış olur.
Türkiye’deki yanlış ne?
Türkiye’ye baktığımızda ise özellikle perakendecilik sektöründe Amerika
örneğinde olduğu gibi bir “müşteri memnuniyeti” kavramının olmadığını görürüz. Müşteri,
çok beğendiği ve istediği ama fiyatı dolayısıyla alamadığı bir ürünü hiç
beklemediği zamanda daha ucuza alarak memnun olur. Ancak bu tür bir alışveriş
sonrası müşteri, her boş zamanında kendini indirim yakaladığı ve sevdiği o
mağazaya atar. İşte bizim girişimcilerimizin, iş adamlarımızın anlamadığı belki
de anlamak istemediği konu budur. Türkiye’de ürünlerde uygulanan indirimler ya sezonluktur
(kışlıkların yazın, yazlıkların kışın) ya da Bayramlardan önce bir haftalık “ayıp
olmasın” tarzında görsellerle sektöre canlılık kazandırılmaya çalışılır.
Bir diğer yöntem ise kredi kartlarına yapılan taksitlendirmelerle ürünleri piyasaya
pompalamaktır. Bu yaklaşım, perakende sektöründe kısa vadede belki işe yaramış
gözükse de uzun vadede devamlılıktan uzaktır. Zira müşterinin kartında istenen
ürünün toplam fiyatı kadar yeter limit yoksa taksitlendirme yapılamaz. Benzer
uygulamaların zaten Dünya’da örnekleri azdır.
Türkiye’deki mağazaların ve alışveriş merkezlerinin bu “parası olan satın alsın”
zihniyeti sonucu fırsatı kaçırmayan ve alt çarşılarda mantar gibi açılan ucuzcu
dükkânlar ise müşterinin asıl büyük pastasına sahip olmuş ve müşterisine
beğenilen ürünleri hem de beklenen fiyatlarla sunmaya çoktan başlamıştır.
Tercihlerin çoğalmasıyla Türkiye’de artık daha bilinçli, seçici ve hesaplı yeni
bir müşteri profili oluşturmuştur.
Ülkemizde yaşanan ekonomik durgunluğu aşmakta bu bakımdan perakendecilik
sektörüne önemli bir görev düşmektedir. Firmalar, kar oranlarını daha az
düşünüp müşteri memnuniyetinin sırf kaliteli ürüne dayalı olmadığını algılamalarının
zamanı çoktan gelmiştir. Arzu edilen kalite ve fiyatlarla stoklar
döndürülmediği sürece müşterinin cebindeki gücün pazara ulaşması hep başka
bahara kalacaktır.
Ve beklenen o bahar, bir türlü gelmek bilmez.www.cancavusoglu.info
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder