Konu: Ülkemizde Çekilen Yabancı Filmler ve Yansıtılan Çarpıklıklar Hk.
Sayın Ertuğrul Günay,
Amerika’da birer ay arayla Türkiye’de çekilen iki aksiyon filmi gösterime
girmiştir; Taken 2 ve Skyfall.
Taken 2 filmi, 45 milyon $ bütçesi, 200 milyon $ gişe beklentisi, 57%
izleyici oranı ve 3,5/5 değerlendirmesiyle vasat olmasına rağmen daha uzun süre
DVD pazarında izlenecek olduğunu göstermektedir. Burada size Taken 2 filminin çok
fazla detaylı anlatımına girmeyeceğim. Belki izlemişsinizdir belki de bu yazım
üzerine izleme ihtiyacı duyarsınız. Benim dikkatinizi çekmek istediğim asıl
konu; Türkiye’nin tanıtımı adına onlarca gün halka açık alanların filmler için
kapatılması sonucu esnafımızın zarar etmesi, halkımızın bundan rahatsızlık
duyması, işine gücüne geç kalması ve yaşanan tüm bu hengâme sonucunda elimizde TANITIM adına koskoca bir SIFIRLA yerimizde oturduğumuz
gerçeğidir.
Öncelikle Taken 2 filminin sahnelerinde benim gözüme çarpan bütün bayanlarımızın
başının türbanlı (oteldeki, kapalı çarşıdaki sahneler vs.) olması ve bir bu
kadar da tamamıyla siyah çarşaf giymiş vatandaşlarımızın (2-3 sahnede) arka
plan görüntülerde yer almasıdır. Heyecanlı kovalamacaların olduğu sokaklar
daracık, pis ve yıkık döküktür. Filmin bir sahnesinde Türk Polisinin arabaları eski
model Murat 131 olarak yansıtılmıştır. Başta Amerika olmak üzere Dünya’nın pek
çok köşesinde bu filmi izleyenlerin önceden Türkiye hakkında kıyısından
köşesinden bilgisi olmayabilir. İşte maalesef bu filmde yansıtılan Türkiye imajı,
özetle budur.
İzninizle devam edeceğim. Filmin İstanbul, Kapalıçarşı ve diğer
sahnelerinde arka planda bolca Türk Bayrakları kullanılmıştır. Gene filme konu
olan ve Arnavut kökenli mafya üyelerinin (ki bunlar kötü adamlardır) ellerinde
yer alan örgüt dövmesinin de ay-yıldız olması, belki rengi siyah olsa bile bir
yabancıya çok farklı kavramlar çağrıştırmaktadır. Bu da mı gözden kaçmıştır?
Taken 2’nin İstanbul’un güzelliklerini ön plana çıkaran sahneleri tabi ki
vardır. Örnek; feribotta geçen, baba ile kızın boğaz manzaralı sohbeti
esnasında onlara sunulan sıcacık bir çay sahnesidir. Buraya kadar her şey
yolundadır. Demek istediğim, güzelim feribotumuzun, tarihi iskelelerimizin bir
görüntüsünün de buraya eklenmesiydi.
Hızlı kovalamacalar, pekâlâ modern İstanbul’u yansıtan Florya, Etiler,
Kadıköy gibi semtlerde yapılabilirdi. Bayanlarımız, pekâlâ kameralara böyle
yansımayabilirdi. Pekâlâ, yeni model polis arabalarımız kullanılabilirdi.
Pekâlâ, mafya üyelerinin ellerindeki dövmelerin Türk Bayrağını çağrıştırdığı ve
değiştirilmesi gerektiği söylenebilirdi.
Skyfall’da tam bir fiyaskoŞimdi de dikkatinizi ikinci filme çekmek istiyorum; Skyfall…
007 James Bond serisinin 50.yıl anısına gösterime giren 160 milyon $
bütçesi ve 400 milyon $ gişe beklentisiyle Skyfall, önceki Bond filmlerine
nazaran senaryo açısından biraz geride kalsa da izleyicinin beklentilerini karşılamaya
yetecek gözükmektedir. Taken 2’ye mukayese götürmeyen bir bütçeye ve oyuncu
kalitesine sahiptir. Bu film için yapımcılar, tabiri caizse resmen kesenin
ağzını açmışlardır.
Gelelim filmin Türkiye ayağına… Skyfall için günlerce hem İstanbul hem de Adana’da
yollar trafiğe kapatılmıştır. Sonucunda bize nasip olan filmin ilk 10-12
dakikasında pazarda “Tavuk” satan tezgâhların
arasında ve gene Kapalıçarşı damında geçen hızlı kovalamacalardır. Bir miktar
da tren üzerinde sahneler vardır. Allahtan bu sefer Yunuslarımız biraz gerçeğe
yakın yansıtılmıştır. Buraya kadar her şey yolunda diyelim, zira o ilk dakikalar
nefes kesmektedir. Senaryonun devamında ise özellikle Şangay, Makao, Londra ve
İskoçya’da geçen sahneler yer alır. O güzelim şehirlerin kuş bakışı çekimleri filme
enfes bir görsellik katmıştır. Ama bizim İstanbul’umuzun da bu şehirlerden
eksiği değil fazlası vardır.
Acil önlemler alınmalı
Benim özetle bu işten anladığım Hollywood yapımcılarının Türkiye’yi hala
kalabalığı bol, fakir, pespaye, oryantal bir 3. Dünya ülkesi olarak gördüğü
gerçeğidir. Böylece elimize geçen mükemmel iki tanıtım fırsatının da hüsranla
sonuçlanmasıdır. Bu filmleri milyonlarca kişi sinemalarda seyredecek ve
arkasından DVD’leri çıkınca da yıllar sonra bile seyretmeye devam edecektir. Türkiye’nin
tanıtımına bu kadar önemli katkılar sağlayacak benzer film projelerine acil ve
hemen müdahale etmenizin zarureti doğmuştur. Belki bu konuyla ilgili Kültür Ve
Tanıtım Müşavirliğini yetkilileri önlerine konan senaryolar üzerinde fazla
oynama yapamayabilirler ama en azından ufak detaylara dikkat çekmek ve her
şeyden önemlisi Türkiye’mizin diğer güzelliklerini bir dosya halinde
yapımcılara sunmak çok da zor olmamalıdır. Burada seçenekleri çoğaltmak ve yapımcılara
karşı doğru ikna yöntemleri izlemekten bahsediyorum. Yurdumuzun Konya’sı, Kapadokya’sı,
Efes’i, Antalya’sı, Bodrum’mu,
Mardin’i gibi daha nice parmak ısırtan köşeleri bulunmaktadır. Oryantalizm mi
isteniyor? Buyurun size Sufizm, İshak Paşa Camii, Sümela Manastırı, yetmedi buyurun
size Medreselerimiz denebilmelidir.
Filmde farz edelim çayımızın görüntüleri eşliğinde misafirperverliğimiz çağrıştırılmaya
çalışılıyor, bir dönerimizle, bir kebabımızla, bir baklavamızla meşhur mutfak
kültürümüz de aktarılabilirdi. İstanbul’u ve eşi benzeri bulunmayan Boğazımızı,
tarihi yalılarımızı şöyle bir tepeden çekim yaptırmak, bunun için olanaklar
sunmak çok zor olmasa gerek. Trilyonlarla ölçülecek bir tanıtım söz konusu
olursa, varsın bu oyuncuları ve yapımcıları Bakanlığınız bedava konuk etse, yedirse,
içirse, bizim gerçek kültürümüzle tanıştırsa fena mı etmiş olursunuz? Kaz
gelecek yerden tavuk esirgenir mi?
İleriye yönelik bir adım daha atıp, ayrıca Bakanlığınız nezdinde Hollywood’a
acil bir tanıtım çıkartması yapılmasını öneriyorum. Bunun için Amerikan sinemasını
gerçekten tanıyan eğitimcilerden, yapımcılardan, bürokratlardan oluşan
profesyonel bir ekip oluşturulmalıdır. Bu ekip, beraberinde ülkemizin
güzelliklerini anlatan filmleriyle, bize özgü kültürel temalarla gelip
Amerikalı yapımcılarla tanışma (aslında tanıtım) toplantıları düzenlemelidir.
Gerekirse Hollywood’da bir İletişim Ofisi bile açılmalı ve burada adeta her gün
tanıtım nöbeti tutulmalıdır. Sonrasında
Bakanlığınız tarafından Amerikalı yapımcıların hepsi aralıklarla ülkemizde ağırlanmalı,
hatta çekimlerde kullanılan figüran maliyetlerinin bile bütçenizden karşılanacağı
beyan edilebilir. Bunun üzerine, “Filmlerinizi Türkiye’de çekin, size bütün
kapılarımız sonuna kadar açık ama ufak bir şartla, senaryodaki detaylara önceden
bir göz atmak ve her filme bir danışman atamak istiyoruz” denebilir.
Mortensen’in filmine dikkat
Sayın Günay, şu günlerde “Two Faces of January” filminin çekimleri için
İstanbul’da bulunan Viggo Mortensen (Yüzüklerin Efendisi Üçlemesi’ndeki Aragorn
karakteri) ve ekibi için lütfen gereken hassasiyeti bu sefer gösteriniz. Neden
derseniz Mortensen’in Amerika’da ve Dünya’da kemikleşmiş bir izleyici kitlesi
bulunmaktadır ve dolayısıyla bu film de ülkemizin tanıtımı açısından benzer bir
önem taşımaktadır.
Son olarak da içerisinde bolca görsel ve sanatsal içerik barındıran, Türk
sinemasını destekleyen yapımlara gösterdiğiniz maddi ve manevi hassasiyeti
Dünya’da gişe rekorları kıran bu tür yabancı filmlere de göstermeniz
gerektiğini düşünüyorum. Diyelim 1-2 hata olmuştur, ekibinizde bu vizyona
sahip, Türkiye’nin tanıtımına tam vakıf, neyin, ne zaman ve nerede yapılacağını
bilemeyen kişiler olabilir, o zaman lütfen beni işe alın. Çok açık söylüyorum.
Çünkü ülkemizi ve bizi olumsuz yansıtmayan bu tür filmleri izlemeye yüreğim artık
daha fazla dayanmıyor.
Umarım sesimi duyarsınız. En derin saygılarımla,
Can Çavuşoğlu
www.cancavusoglu.info
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder