21 Kasım 2012 Çarşamba

HOLLYWOOD TÜRKİYE'Yİ NASIL TERS KÖŞEYE YATIRDI?

T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI DİKKATİNE
Konu: Ülkemizde Çekilen Yabancı Filmler ve Yansıtılan Çarpıklıklar Hk.

Sayın Ertuğrul Günay,
Amerika’da birer ay arayla Türkiye’de çekilen iki aksiyon filmi gösterime girmiştir; Taken 2 ve Skyfall.

Taken 2 filmi, 45 milyon $ bütçesi, 200 milyon $ gişe beklentisi, 57% izleyici oranı ve 3,5/5 değerlendirmesiyle vasat olmasına rağmen daha uzun süre DVD pazarında izlenecek olduğunu göstermektedir. Burada size Taken 2 filminin çok fazla detaylı anlatımına girmeyeceğim. Belki izlemişsinizdir belki de bu yazım üzerine izleme ihtiyacı duyarsınız. Benim dikkatinizi çekmek istediğim asıl konu; Türkiye’nin tanıtımı adına onlarca gün halka açık alanların filmler için kapatılması sonucu esnafımızın zarar etmesi, halkımızın bundan rahatsızlık duyması, işine gücüne geç kalması ve yaşanan tüm bu hengâme sonucunda elimizde TANITIM adına koskoca bir SIFIRLA yerimizde oturduğumuz gerçeğidir.
Öncelikle Taken 2 filminin sahnelerinde benim gözüme çarpan bütün bayanlarımızın başının türbanlı (oteldeki, kapalı çarşıdaki sahneler vs.) olması ve bir bu kadar da tamamıyla siyah çarşaf giymiş vatandaşlarımızın (2-3 sahnede) arka plan görüntülerde yer almasıdır. Heyecanlı kovalamacaların olduğu sokaklar daracık, pis ve yıkık döküktür. Filmin bir sahnesinde Türk Polisinin arabaları eski model Murat 131 olarak yansıtılmıştır. Başta Amerika olmak üzere Dünya’nın pek çok köşesinde bu filmi izleyenlerin önceden Türkiye hakkında kıyısından köşesinden bilgisi olmayabilir. İşte maalesef bu filmde yansıtılan Türkiye imajı, özetle budur.

İzninizle devam edeceğim. Filmin İstanbul, Kapalıçarşı ve diğer sahnelerinde arka planda bolca Türk Bayrakları kullanılmıştır. Gene filme konu olan ve Arnavut kökenli mafya üyelerinin (ki bunlar kötü adamlardır) ellerinde yer alan örgüt dövmesinin de ay-yıldız olması, belki rengi siyah olsa bile bir yabancıya çok farklı kavramlar çağrıştırmaktadır. Bu da mı gözden kaçmıştır?
Taken 2’nin İstanbul’un güzelliklerini ön plana çıkaran sahneleri tabi ki vardır. Örnek; feribotta geçen, baba ile kızın boğaz manzaralı sohbeti esnasında onlara sunulan sıcacık bir çay sahnesidir. Buraya kadar her şey yolundadır. Demek istediğim, güzelim feribotumuzun, tarihi iskelelerimizin bir görüntüsünün de buraya eklenmesiydi.  

Hızlı kovalamacalar, pekâlâ modern İstanbul’u yansıtan Florya, Etiler, Kadıköy gibi semtlerde yapılabilirdi. Bayanlarımız, pekâlâ kameralara böyle yansımayabilirdi. Pekâlâ, yeni model polis arabalarımız kullanılabilirdi. Pekâlâ, mafya üyelerinin ellerindeki dövmelerin Türk Bayrağını çağrıştırdığı ve değiştirilmesi gerektiği söylenebilirdi.
Skyfall’da tam bir fiyasko
Şimdi de dikkatinizi ikinci filme çekmek istiyorum; Skyfall…
007 James Bond serisinin 50.yıl anısına gösterime giren 160 milyon $ bütçesi ve 400 milyon $ gişe beklentisiyle Skyfall, önceki Bond filmlerine nazaran senaryo açısından biraz geride kalsa da izleyicinin beklentilerini karşılamaya yetecek gözükmektedir. Taken 2’ye mukayese götürmeyen bir bütçeye ve oyuncu kalitesine sahiptir. Bu film için yapımcılar, tabiri caizse resmen kesenin ağzını açmışlardır.

Gelelim filmin Türkiye ayağına… Skyfall için günlerce hem İstanbul hem de Adana’da yollar trafiğe kapatılmıştır. Sonucunda bize nasip olan filmin ilk 10-12 dakikasında pazarda “Tavuk” satan tezgâhların arasında ve gene Kapalıçarşı damında geçen hızlı kovalamacalardır. Bir miktar da tren üzerinde sahneler vardır. Allahtan bu sefer Yunuslarımız biraz gerçeğe yakın yansıtılmıştır. Buraya kadar her şey yolunda diyelim, zira o ilk dakikalar nefes kesmektedir. Senaryonun devamında ise özellikle Şangay, Makao, Londra ve İskoçya’da geçen sahneler yer alır. O güzelim şehirlerin kuş bakışı çekimleri filme enfes bir görsellik katmıştır. Ama bizim İstanbul’umuzun da bu şehirlerden eksiği değil fazlası vardır.
Acil önlemler alınmalı
Benim özetle bu işten anladığım Hollywood yapımcılarının Türkiye’yi hala kalabalığı bol, fakir, pespaye, oryantal bir 3. Dünya ülkesi olarak gördüğü gerçeğidir. Böylece elimize geçen mükemmel iki tanıtım fırsatının da hüsranla sonuçlanmasıdır. Bu filmleri milyonlarca kişi sinemalarda seyredecek ve arkasından DVD’leri çıkınca da yıllar sonra bile seyretmeye devam edecektir. Türkiye’nin tanıtımına bu kadar önemli katkılar sağlayacak benzer film projelerine acil ve hemen müdahale etmenizin zarureti doğmuştur. Belki bu konuyla ilgili Kültür Ve Tanıtım Müşavirliğini yetkilileri önlerine konan senaryolar üzerinde fazla oynama yapamayabilirler ama en azından ufak detaylara dikkat çekmek ve her şeyden önemlisi Türkiye’mizin diğer güzelliklerini bir dosya halinde yapımcılara sunmak çok da zor olmamalıdır. Burada seçenekleri çoğaltmak ve yapımcılara karşı doğru ikna yöntemleri izlemekten bahsediyorum. Yurdumuzun Konya’sı, Kapadokya’sı, Efes’i, Antalya’sı, Bodrummu, Mardin’i gibi daha nice parmak ısırtan köşeleri bulunmaktadır. Oryantalizm mi isteniyor? Buyurun size Sufizm, İshak Paşa Camii, Sümela Manastırı, yetmedi buyurun size Medreselerimiz denebilmelidir.

Filmde farz edelim çayımızın görüntüleri eşliğinde misafirperverliğimiz çağrıştırılmaya çalışılıyor, bir dönerimizle, bir kebabımızla, bir baklavamızla meşhur mutfak kültürümüz de aktarılabilirdi. İstanbul’u ve eşi benzeri bulunmayan Boğazımızı, tarihi yalılarımızı şöyle bir tepeden çekim yaptırmak, bunun için olanaklar sunmak çok zor olmasa gerek. Trilyonlarla ölçülecek bir tanıtım söz konusu olursa, varsın bu oyuncuları ve yapımcıları Bakanlığınız bedava konuk etse, yedirse, içirse, bizim gerçek kültürümüzle tanıştırsa fena mı etmiş olursunuz? Kaz gelecek yerden tavuk esirgenir mi?
İleriye yönelik bir adım daha atıp, ayrıca Bakanlığınız nezdinde Hollywood’a acil bir tanıtım çıkartması yapılmasını öneriyorum. Bunun için Amerikan sinemasını gerçekten tanıyan eğitimcilerden, yapımcılardan, bürokratlardan oluşan profesyonel bir ekip oluşturulmalıdır. Bu ekip, beraberinde ülkemizin güzelliklerini anlatan filmleriyle, bize özgü kültürel temalarla gelip Amerikalı yapımcılarla tanışma (aslında tanıtım) toplantıları düzenlemelidir. Gerekirse Hollywood’da bir İletişim Ofisi bile açılmalı ve burada adeta her gün tanıtım nöbeti tutulmalıdır.  Sonrasında Bakanlığınız tarafından Amerikalı yapımcıların hepsi aralıklarla ülkemizde ağırlanmalı, hatta çekimlerde kullanılan figüran maliyetlerinin bile bütçenizden karşılanacağı beyan edilebilir. Bunun üzerine, “Filmlerinizi Türkiye’de çekin, size bütün kapılarımız sonuna kadar açık ama ufak bir şartla, senaryodaki detaylara önceden bir göz atmak ve her filme bir danışman atamak istiyoruz” denebilir.

Mortensen’in filmine dikkat
Sayın Günay, şu günlerde “Two Faces of January” filminin çekimleri için İstanbul’da bulunan Viggo Mortensen (Yüzüklerin Efendisi Üçlemesi’ndeki Aragorn karakteri) ve ekibi için lütfen gereken hassasiyeti bu sefer gösteriniz. Neden derseniz Mortensen’in Amerika’da ve Dünya’da kemikleşmiş bir izleyici kitlesi bulunmaktadır ve dolayısıyla bu film de ülkemizin tanıtımı açısından benzer bir önem taşımaktadır.

Son olarak da içerisinde bolca görsel ve sanatsal içerik barındıran, Türk sinemasını destekleyen yapımlara gösterdiğiniz maddi ve manevi hassasiyeti Dünya’da gişe rekorları kıran bu tür yabancı filmlere de göstermeniz gerektiğini düşünüyorum. Diyelim 1-2 hata olmuştur, ekibinizde bu vizyona sahip, Türkiye’nin tanıtımına tam vakıf, neyin, ne zaman ve nerede yapılacağını bilemeyen kişiler olabilir, o zaman lütfen beni işe alın. Çok açık söylüyorum. Çünkü ülkemizi ve bizi olumsuz yansıtmayan bu tür filmleri izlemeye yüreğim artık daha fazla dayanmıyor.
Umarım sesimi duyarsınız.

En derin saygılarımla,

Can Çavuşoğlu
www.cancavusoglu.info

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder