Arap Baharının ters esintine yakalanan AKP Hükümeti, 29 Ekim
tartışmalarından sonra tüm yurtta eş zamanlı düzenlenen ve adeta gövde
gösterisine dönüşen yürüyüşlerle neye uğradığına şaşırdı. Polisle vatandaşı
gazlı sözlü, tekme tokatlı karşı karşıya getiren bu Anıtkabir çıkarması, AKP’ye
karşı bir toplumsal tepki ya da Cumhuriyetin yeniden dirilişi mi? Yoksa
yaklaşan Suriye savaşının ayak sesleri mi?
Bu yazımda konuya biraz da jeopolitik açıdan yaklaşacağım.
Suriye’de yıllardır iktidarda olan Baas Rejimi, sosyalist yapısından dolayı
halkına uyguladığı baskı ve şiddeti arttırmasına rağmen hamisi Rusya tarafından
sürekli desteklenmektedir. Suriye’de konuşlanmış 100.000 Rus askeri ise Suriye’nin
bu ülke ile kurduğu göbek bağının kanıtıdır. Rusya, iki ülke arasındaki anlaşmalar
çerçevesinde Suriye’ye sadece silah satmakla kalmaz aynı zamanda Akdeniz’e
açılan limanları ile bölgede söz sahibi olma hakkı da elde etmiş olur.
Amerika’nın ise buna karşılık aynı bölgede, Adana’da İncirlik askeri üssü
bulunmaktadır. Bu askeri yapılanmayı İngilizlerin Güney Kıbrıs’ta konuşlanmış
Ağratur ve Dikelya üstleri izlemektedir.
Ortak düşman İran
Amerikan ve İngiliz üstlerinin bölgedeki varlığı, soğuk savaş döneminde Rusya’ya
karşı savunma amaçlı düşünülmüş olsa da yeni kurulan İsrail Devletinin bir bakıma
garantisini ifade etmekteydi. Günümüze gelindiğinde ise ortaya çıkan yeni ve ortak
düşman İran’dır. İsrail defalarca İran’ın nükleer güce sahip olmasına izin
vermeyeceğini ve eline geçen ilk fırsatta saldıracağını belirtmiştir. Aslında
sadece bu söylemiyle bile İran’a fiilen savaş açmış durumdadır.
Cevabı çok önceden bilinen soru ise; İsrail’in İran’a nasıl müdahale
edeceğidir.
İsrail uçakları, İran’ın nükleer tesisleri bombalamak için bizim hava
koridorumuzu kullanamaz zira bu, Türkiye ile İran’ın savaşa girmesi anlamına
gelir. Alternatif hava koridoru ise
Suriye ve Irak üzerinden geçmektedir. Henüz emekleme dönemindeki yeni Irak
Hükümetinin mevcut hava gücü ve savunma sistemleri ancak Amerika varlığı ve
desteğiyle ayakta kalabilir. Geriye ise sadece Suriye engeli kalmaktadır.
Suriye’deki rejimin neden değişmesi gerektiğini şimdi anladınız mı?
Bu noktada Türkiye devreye girmektedir. Çünkü Suriye, Türkiye’ye karşı sürdürdüğü
politikalarla ve yıllarca PKK’ya ev sahipliği yapmasıyla aslında görünmez en
büyük ve aktif düşmanı konumundadır. Bu düşmanın göbeğinin ise kime bağlı
olduğunu size tekrar hatırlatmama gerek yok. Jetimizin düşürülmesinden sonra Akçakale
İlçesine isabet eden top mermisi ve 5 vatandaşımızın öldürülmesiyle tırmanan
süreçte artık her fırsatta Suriye’ye askeri karşılık verilmektedir. Aynı İsrail
örneğinde olduğu gibi aslında cephesi olmayan ama fiilen devam eden bir savaş
durumu oluşmuştur.
Diğer yandan İran ise diken üstünde oturmaktadır çünkü doğu komşularından
Afganistan ve Pakistan hazırda Amerika ile stratejik ortaklık içerisindedir.
Haritayı açıp önünüze koyduğunuzda İran’ın nasıl dört bir yandan kıskaca
alınmış olduğunu görürsünüz. Uygulanan ekonomik ambargoları ise şimdilik saymıyorum.
İran, yaklaşan sonu geciktirmek ve bir an önce nükleer güce kavuşmak adına
Suriye rejimini elinden geldiğince desteklemekte, ayrıca Lübnan ve Ürdün’deki iç
karışıklıkların arkasında parmak izlerini bırakmaktadır. Diğer yandan Pakistan
ve Afganistan’da yapılanan Taliban’a, can düşmanı olmasına rağmen, yakınlaşarak
farklı senaryolar kurgulamanın peşindedir. İran’ın güçlü etkisini Pakistan’da oluşturulmak
istenen Türkiye benzeri toplumsal hareketlerde görebilirsiniz.
Satranç tahtası üzerinde yapılan ustaca hamlelerin aynıları şimdilerde
Ortadoğu’da sergilenmektedir.
29 Ekim olayları Türkiye’yi
kargaşaya götürmenin aracı mıydı?
Arap Baharının ters esintisi derken aslında tam da bundan bahsetmek
istemiştim. 29 Ekim’de sokaklara dökülen binlerce kişinin örgütlenme şekli ve
genelinin sosyalist olması, bende sanki başka bir şeyleri çağrıştırıyor. Bu “başka bir şeyleri” ajite etmek için ise nedense
genelde hep Atatürk, özelde ise şimdilik Cumhuriyet Bayramı’nın kullanılması sırf
AKP’yi değil tüm Türkiye’yi içinden çıkılmaz bir kargaşaya doğru götürüyor.
Sonrasında sahneyi, açlık grevlerine yönelik protestolar ve yürüyüşler alacaktır.
Bu tür toplumsal kargaşaların büyüklüğü milyonlara ulaştığında ise artık
Türkiye’de askeri veya sivil bir darbe olamayacağına göre gidişat Suriye ile savaşı
işaret etmektedir. Çünkü ancak bir savaş ortamında ülke halkı birbirine kenetlenir
ve kişisel çatışmalar unutulur. AKP’nin hedefindeki iktidarda kalma süreci sonunda
bu gerçeği anlamasını sağlayacaktır. Neo-Osmanlıcı tabanından aldığı güçle,
olası bir Suriye savaşından coğrafyası daha büyük bir Türkiye ile çıkabilir. Senaryoda
tek eksik; ekonomik baskıdır (krizdir). Tahminim bu da yakında oluşacak,
oluşturulacaktır.
Türkiye, Ortadoğu’da bir piyon değil aksine çok önemli ve güçlü bir
oyuncudur ama unutmaması gereken bir Şah da olmadığıdır. Çünkü Şahlar hala
Amerika ve Rusya’dır. Şimdilik Türkiye’nin karşısında Suriye, İsrail’in karşısında
ise İran durmakta ve çember her geçen gün daralmaktadır. Yırtıcı bir hayvanı
köşeye sıkıştırırsanız ve öleceğini anlarsa son çaresi tüm gücüyle size
saldırmak olacaktır.
Irak’ın Kuveyt’i işgalini çağrıştıran olaylar zincirini bir hatırlayalım. Saddam
Hüseyin ve Irak’daki Baas Rejimi aynen günümüzde Suriye’de olduğu gibi Rusya
tarafından desteklenmekteydi. Acaba, diyorum, Suriye de üzerinde uzun zamandır
hak iddia ettiği Hatay’ı, kendisine karşı konuşlandırılan Özgür Suriye Ordusu
savıyla işgal edemez mi? Ve ederse ne olur?
Küçük detaylar içerisinde kaybolmak yerine büyük resme bakmanızı, bakarken
de toplum üzerinde oluşturulmaya çalışılan asılsız kargaşalardan bir an olsun sıyrılıp
Türkiye’nin yakalandığı bu esintiyle hangi yöne doğru dümen kırdığını görmenizi
istedim.
Suriye kapımızı çoktan çaldı. Türkiye, şimdilik “evde yokum”, oynuyor. Ama
evden gürültüler ve kavga sesleri de gelmeye devam ediyor.
Bakalım Türkiye ne zaman kapıyı açacak?
Dip Not: Cumhuriyet ve
ilkelerini savunmak için illa solcu ve devrimci olmamız gerekmiyor. Senaryo
gereği sağcıların Atatürk düşmanı, solcuların ise laikliğin savunucusu gösterilmeye
çalışıldığı bu bölücü kurgudan bir an önce kurtulmanız dileğiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder